Günümüz dünyasına şöyle bir göz gezdirdiğimiz zaman pek çok grubun (ki bu grupların sayısı milyonları bulabilmekte) insan haklarını, yaşama özgürlüklerini savunduğunu görmekteyiz. Başkalarının da takdirini kazanarak büyük kitlelere sosyal medya üzerinden rahatça ulaşabilmekteler.
Biz Türkler yardım eli uzatırken vicdanımıza göre hareket ederiz, cebimize ne kadar para gelecek diye değil. Zaten yardım çıkar güdülmeden yapıldığı zaman makbuldür. Türk dünyasının çektiği sıkıntıların artık bilinmemesi gibi bir durum söz konusu bile olamaz. Biz Türk milliyetçilerin bu konuların üstüne çok düşmemizin sebebi, bu coğrafyaya neredeyse tüm dünyanın sırt dönmesiyle başlamaktadır. Hatta Türk adının kullanılması hala bazı cenahlar tarafından rahatsızlıkla karşılanmaktadır. Doğu Türkistan meselesinin BM’ye taşınma sürecine kadar pek çok şahıs “bu konu sadece ülkücüleri ilgilendiriyor” olarak bakıyordu. Pek çok kişi “Kırım Tatar Sürgünü” hakkında neredeyse hiçbir şey bilmemektedir. Kulaktan dolma birkaç bilgi bilenler ise ne bir belgesel izlemiştir ne de bir yazı okumuştur. Bu konuya ehemmiyetle yaklaşanların bir kısmı Türk ahlak, fikir ve hars anlayışına sahipken, bir kısmı ise realistik olarak yaklaşmaktadır.
Türk dünyasında bu dönemlerde büyük bir hareketlilik gözlenmektedir. Örneği n DEB partisinin Yunanistan’da büyük ses uyandırması Türk dünyasında sevinçle karşılanmıştı. Dr. Sadık Ahmet’in emaneti olan bu parti Yunanistan’da azınlık olan Türklerin haklarını koruyacaklarını ve Türk partisi olarak AB’de seslerini duyuracaklarını dile getirmekten çekinmemişlerdi.
Türk dünyası denilen kavramın bütünleştiriciliğini gönül kelimesinden dahi anlaşılabilmektedir; çünkü bu kelimenin başka coğrafyalarda karşılığı yoktur. Ukrayna’da yayınlanan ses yarışmasında çıkan Aliya Bekirova’nın söylediği türkünün Türklerce anlaşılabilmesi dahi ne denli bir ortaklığımızın olduğunun göstergesidir. Nasıl ki akrabalarımız rahatsızlandığında yardıma koşuyorsak işte Türk dünyasında da bu yardıma biz koşmak durumundayız!
Kırım, diğer Türk illeri gibi bağımsızlığını beklemektedir. Lakin Rus güçleri bu duruma asla müsaade etmemekte, aksi gibi Ukrayna üzerinde baskı da kurmaktadır. Cemaat Akmescitte Cuma namazı kılarken videoya alınması, namazın yasallığının sorgulanması dahi halkın ne denli psikolojik baskı altında olduğunu göstermektedir. Rusya tarafından işgal edilen Kırım’ın Mishor kasabasında bulunan tarihi Murad Avur Sarayı’nın (1910 yılında inşa edilen yapı) 1,1 milyar rubleye (87,5 milyon TL) satılacağı şaşkınlık vericiydi. Bunun psikolojik baskı ötesinde olduğu da görülmektedir; çünkü bu kültürel mirasa saldırıdır.
Ukrayna’nın tam bağımsız hareket edebilmesinin yegâne sebebinin Kırım Tatarlarının sorunlarının çözülmesi gerektiğini pek çok Kırım Tatar aydını söylemektedir. Altın tamgalı gök bayrağın özgürce dalgalanması pek çok Kırım Tatar’ının hayalidir. Özerklik bekleyen Kırım Tatar’ları baş koydukları bu yol için pek çok fedakârlıkta bulunmuştur. Özellikle iş adamları işgalciler tarafından büyük baskı altında kalarak işlerini yerine getirememektedir. 10 Temmuzda Moskova, Kızıl meydanda eylem yapan siyasi tutukluların yakınları önce tutuklandı ve daha sonra serbest bırakıldı. Pek çok siyasi tutuklunun yakınları işgalciler tarafından tutuklandı. Sabah erken saatlerde çoklu evlere baskılar düzenlendi. Evlerinde arama yapılan Kırım Tatarlarının çoğu teker teker alıkonuldu. Kaybolan Kırım Tatarlarının neredeyse hepsi ölü olarak bulunmaktadır. İşgalci kesim Kırım’da herhangi bir kuşun uçmasına dahi izin vermemektedir.
İşgal edilen Ukrayna topraklarında bulunan Kırım halkı özellikle kendilerine yapılan bu psikolojik baskının ve kültürlerinin yok edilmesine yönelik ihlallerin farkında olduklarından ötürü, bu milli davayı siyasi bir alana taşıma kararı almışlardır. Kırım Tatarları seçim süresinde yegâne amaçları olan mecliste kendi haklarını ihlal eden işgalci Ruslara karşı siyasi gücü de kullanacaklarına emin bir şekilde hazırlık yapmıştır.
Avrupa Dayanışma Partisi, Güç ve Onur Partisi, Ses Partisi, Ukrayna Strateji Partisi ve Yeşiller Partisinden adaylık başvurusunda bulunan Kırım Tatarları, toplamda altı aday göstermiştir. İsimler; MUSTAFA ABDÜLCEMİL KIRIMOĞLU, REFAT ÇUBAROV, AHTEM ÇİYGÖZ, RÜSTEM ÜMEROV, EMİNE CEPPAR, TAMİLA TAŞEVA, DOÇ. DR. GAYANA YÜKSEL. Adaylardan Kırım Tatar Milli Meclisi (KTMM) Başkanı Refat Çubarov tam 5 yıl önce, 5 Temmuz 2014 tarihinde Rus işgali altındaki Kırım’a girişi yasaklanmıştı. Uzun bir süre de Kırımoğlu anavatanına işgalciler yüzünden girememişti.
Seçimler sonucunda; Kırım Tatarları’nın milli lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, Kırım Tatar Milli Meclisi (KTMM) Başkan Yardımcısı Ahtem Çiygöz ve Rüstem Umerov seçimlerde başarılı oldular. İlerideki süreçte milletvekillerinin meclisteki tutumunun da KTMM’ye göre olacağını biliyoruz; fakat Kırım Tatar’larının işgal altındaki toprakları için özerklik istemesine karşın işgalciler ne yapacak yerine, işgalcilerin yapacaklarına Türk dünyasından ne gibi bir cevap gelecek sorusunu sormak daha önemli diye düşünüyorum. Amerika mı Rusya mı seçeneğinden birini seçmeye zorlanan dünya devletleri şimdi de Çin’i de seçeneklerde görmeye başlıyor. Bir kuşak bir yol projesinde Rusyayla önemli bir işbirliğine imza atan Çin bitabii Rusya’dan yana oyunu kullanacaktır; çünkü komünizm de faşizm gibi baskı, kin ve nefreti barındırmaktadır. Örneğini Rusya’nın Ahıska ve Kırım Türklerine, Çin’in Uygur Türklerine yaptığı soykırımda gördük. Peki Amerika bu konuda yine Doğu Türkistan meselesi gibi ön plana çıkarma işi güderse ve bu mesele tüm dünya tarafından duyulursa Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri ne yapacak?
Bu sorulara cevap aramaya düşmeden önce Türk cumhuriyetlerinin hepsi hangi milletin etkisinde kaldıysa bundan kurtulmak için el ele tutuşmalı ve birbirlerini Tanrı dağlarının zirvesine çıkarmalıdır.