Senem KARABULUT


TÖRE-MİZ

Türkler, tarihin sahnesinde neredeyse her an bulunmaktadır. Tarih denen okyanusta bir yunus balığı gibi atik,gezgin ve güçlü olmuştur. Savaş taktiğinden oyunlarına, mimarisinden ahlaki değerlerine…


Türkler, tarihin sahnesinde neredeyse her an bulunmaktadır. Tarih denen okyanusta bir yunus balığı gibi atik,gezgin ve güçlü olmuştur. Savaş taktiğinden oyunlarına, mimarisinden ahlaki değerlerine… Türk her zaman, kendine has kültürüyle diğer soylardan farklı olduğunu kanıtlamakla mükellef olmuştur.
      Eskiden Türklerde; vatana ihanet, savaşta gevşeklik, ülke çıkarlarını yabancı ülkelere karşı korumama, elçilik görevlerinde kusur, ağır siyasi suçlardı ve cezası ölümdü. Türk hukuku, cinsel tecavüz ve ırza geçmeyi, bağlı atı çalmayla birlikte ad suç sayıyor ve bu suçları da ölümle cezalandırıyordu. Tecavüze uğrayan kadın toplumdan dışlanmıyor, ona sahip çıkılıyordu. Tecavüz nedeniyle çocuğu olursa, kadın ulu bir ağaçla evlendiriliyor, doğan çocuk bu yolla meşrulaştırılıyordu. Yaş farkı çok olan evliliklere izin verilmiyor; yaşlı kuşaktan erkek, genç kuşaktan br kadınla evlenemiyordu. Evlilik, kesin olarak nikâha ve tek eşliliğe dayanıyordu.
    Kadın Türk kültüründe her zaman en önemli yere sahiptir. Mitolojik olaylarda “Ak ana” “Tanrı Ülgen”e  yaratma ilhamını verir. Çocukları koruyan Kübey hatun,  yeni evlileri koruyan Ayızıt…
Tanrılar da kadına önem vermiştir.  Bu sebeple “kadın” her zaman ahlak timsali olmuş ve Türk töresinde özenle davranılması gerektiği düşünülmüştür.
    Ünlü İtalyan gezgin Marco Polo, bir “seyahatname klasiği” olan İl Mallone adlı yapıtında, Türk kadınlarının “ahlak temizliğini” över ve onların “tüm dünyanın en temiz ve ahlaklı kadınları” olduğunu söyler.
Mary Wortley Montagu  ise “Türk kadınlarının en büyük süsü Türk oluşlarıdır. Onlar süslenmek için elmas veya zümrüt takınmıyorlar, belki üzerilerinde taşıdıkları o taşları süslemiş ve kıymetlendirmiş oluyorlar. Çünkü her Türk kadını canlı bir inci ve paha biçilmez bir pırlantadır.” Sözleri tarihe geçmiştir.
    Gel gelelim ki kadın, dünya tarihinde ezilen, ikinci plana atılan, cadı yerine koyulup idam ettirilen,  hayatının sömürülmesi hak olan bir canlı olarak görülmüştür. Günümüzde bazı coğrafyalarda kadın “nesne” statüsündeyken, geçtiğimiz senelerde “memeli canlı” statüsüne alınmıştır. Aslında kadınların değersizleştirilmesi toplumun ne denli gerilediğini gözler önüne sergilemetedir. Refah seviyesinin pek çok ülkeden ileride olduğu Finlandiya’nın başbakanı Sanna Marin isminde bir kadındır. Sosyal medyada sıkça ülkesi için yaptıklarıyla gündem olmakta ve başarısını ortaya koymaktadır.
Kadınlar duygu kontrolünü özellikle mesleki alanda çok daha keskin bir şekilde kontrol edebilmesinden dolayı üst düzey yöneticilerin çoğunluğu kadınlardan seçilmekte ve başarı  oranını artırmaktadır. Lakin burada dikkat çekmek istediğim husus “feminist” bir yaklaşım değil. Çünkü konumuz başarılı olabilme kapasitesine rağmen her gün şiddet, taciz ve tecavüz haberlerini duyduğumuz kadınlarımızın aslında gelecekte çok daha başarılı olabileceğidir.
      Günümüz dünyasında ise kadın hakları ihlal edilmekten asla geri kalınmamaktadır. Yalnız ülkemizde değil, neredeyse tüm dünya genelinde tecavüz, taciz, şiddet eylemleri kadınların hem psikolojik hem de fiziksel izler taşımalarına sebep olmaktadır. Giyiminden gezmesine, attığı kahkahadan makyajına kadın bir çok alanda kısıtlanmaya çalışılmaktadır
-Şort giydi diye dolmuşta dayak yiyen Asena Melisa Sağlam’ın suçu olduğunu düşünmek sizce normal mi?
-Ağzı kapatıldığı için çığlığının basıncından kulak zarı patlayan 3 yaşındaki yavrunun suçu bağırmak mı?
-17 yaşındaki Ecem Balcı’nın sadece iç çamaşırlarıyla diri diri gömülmesindeki suçu ne peki? Ailesinin yakınlarına güvenmek mi?
-4.5 yaşındaki çocuğa babasının tecavüz etmesinin cevabı nedir?
-Nevin Yıldırım’ın ödediği bedelin diyetini kim verebilir?
- Ya Özge Can Aslan’nın katiline ne demeli? Sokağa çıkmak da suç mu şimdi?!
-Şule Çet’in katilleri aldıkları cezayla durdurulabilecek mi?
-Eşiyle yasak ilişki yaşayan yeğenini suçlu bulan kadının, kocasının yaptıklarının “erkek” olduğu için normal demesi kabul edilebilir mi?
O kadar fazla ki saymakla bitmeyecek ve kimsenin yazmaya da gücü yetmeyecek kadar uzun ve acı dolu bir liste…

    Kadına tecavüzün bu denli dünya çapında yayılması artış gösterirken, öte yana çocuk gelinlerin de sayısında artış göstermektedir.  Aileleri “başlık parası” adı altında aldıkları sus payıyla çocuklarını göz kırpmadan dedesi yaşındaki adamlara teslim edebilmektedir. İşte bunlar ahlaki sistemin çöktüğü gösteren birkaç unsurdur.  

Dünya’da pek çok ülkede kutlanan onur haftasında trans-çocukların sergilenmesi de o çocuklara uygulanan psikolojik şiddetin bir örneğidir. 9 yaşındaki çocuk daha etrafını tanıyamadan kadın mı erkek mi olacağına karar verebilir mi? 

     Ahlaki sistem  dediğimiz kültürel algı domino taşı gibidir. Biri yıkılırsa devamı gelir.
Bu taşların sağlam kalabilmesi için çocuklarımızı en baştan eğitmemiz gerekmektedir. Ailede başlayan eğitimde öncelikle çocuklarımıza birine kadın veya erkek olarak davranmayı değil karşısındakine  “bir insan olarak” davranması gerektiğini öğretmek zorundayız. O zaman birinin gözlerinin içine baktığımızda onun Allah’tan bir parça olduğunu anlarız ve daha çok kıymet veririz.
    Çocuklara bir şeylerden korkmayı değil, kendisine güvenmeyi ve onun kendini bilerek hayata adepte olmasını öğretmek zorundasınız.  

Konunun temelinde Türk kültürünü esas almamın yegane sebebi, kültürün aslında zeminimizde her zaman bulunacağıdır. Ona tekrardan bağlanırsak bu sorunu aşabilir, insana insan olduğu için değer verebiliriz.
  Sağlıklı birey yetiştirirseniz sağlıklı nesiller ve aileler yetişir.  Güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar geçerli olan Türk Töresi binlerce yıl bu “ahlak” çerçevesinde hayatlarını sürdürdüler de şimdi ne oldu?
Olan şu; Giyimimiz “Türk işi” olmadığı için kendimizi toplumumuza ait hissedemiyoruz.
Konuşmamız “Türk işi ” olmadığı için toplumumuzla anlaşamıyoruz.
Adaletimiz “Türk işi ” olmadığı için olması gerektiği şekilde yargılayamıyoruz.
Yiyeceklerimiz  “Türk işi” olmadığı için sağlıklı beslenemiyoruz.
Yani biz günlük hayatımızdaki aktivitelerden çoğunu Türk işi gibi yapmıyoruz, yapamıyoruz. Bu yüzden Türk Töre’sinin zayıflamasına kızmakla yanlış yapıyoruz. Bizler bu sorunu çözmek için ilk olarak Türk olmalıyız. Türk gibi konuşmalı,  Türk gibi karar vermeliyiz.
O zaman kadına, çocuğa, gence ve yaşlıya gereken önemi verir ve adaletimizi buna göre şekillendiririz; çünkü bizler “ahlak” felsefesini DNA’sına işletmiş bir milletiz. Bunun bilincini tüm Türkistan coğrafyasına yaymalı, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi kahraman Türk kadınını omuzlarda göklere yükseltmeyi amaçlamalıyız.