?EDEBİYATÇIYI KİMSE PRANGALAYAMAZ?

?EDEBİYATÇIYI KİMSE PRANGALAYAMAZ?

Gazeteci, diplomasi yazarı, ekonomist, Basın İlan Kurumu (BİK) Kayseri Şube Müdürü, Şehzade Dergisi´ni neşreden Mehmet Habil Tecimen ile edebiyata yönelik, edebiyatın ünlü isimlerinden son dönemlerindeki haline kadar birçok konunun masaya yatırıldığı kali

 

 

Öncelikle kendinizden bahseder misiniz?

Kayseri´de doğdum. Kayseri Lisesi´nden mezun olduktan sonra Atatürk Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdim. ABD´de, University of Metropolitan´da, International Business and Economy alanında master derecesi aldım. Amerika Birleşik Devletleri´nde altı yıl yaşadım. Çeşitli günlük gazetelerde Dış Haberler Müdürlüğü yaptım. Güncel siyaset, diplomasi alanlarında yayınlanmış bir dizi kitabım var.

Diplomasi alanında yazılar yazıyorsunuz? Yazılarınız ile ilgili bilgiler verir misiniz?

Mesleğe 95 yılında başladım. Ekonomi masterimi Amerika´da yaptım. Hayat bana birçok şeyi öğrenme fırsatı verdi. Mesela dış politikayla ilgilendim. Gazetecilik kariyerim dış politika müdürlüğü, editörlüğü, şefliği vs. İle geçti. Atatürk üniversitesinde Fransız dili ve edebiyatı bölümünden mezun oldum. Ekonomi masterimi da Amerika´da yapınca profesyonel bir alan çıktı ortaya. O yüzden bu paramiliter edebiyat okumaları, paramiliterizm konularında yazmaya başladım. Paramiliter ekonomiyi yine dil ve edebiyat dergisinde yayımladım. Benim iddiam şu. 1980´den sonra Türkiye´nin siyasi ve sosyal sorunlarından batı kimliği modernizm Avrupa Birliği gibi konularda bizim okumuşluk seviyemiz 80 öncesi Türk düşünürlerine ait. Necip Fazıl, Cemil Meriç, Mehmet Akif vs. benim tespit ettiğim kadarıyla bu okumalarda çok ciddi sorunlar var. Batı okumalarında çok ciddi sorunlar var. O yüzden hain kalanlar sözlüğü yazısı yeni başladığım bir seri. Bu tür yazılar yazıyorum. Modern ve modernite nasıl anlaşılmalıdır bu konuları yazıyorum. 3 Tarzlı Siyasete Karşı Tek Tarzlı Vahiy başlıklı, İslamcılık, Türkçülük ve Batıcılık nasıl anlaşılmalıdır diye seri yazılar yazıyorum.

 

Okuyucularımız yazılarınıza nasıl ulaşabilir?

Bu yazılarım bir kitap oluşturacak şekilde aşağı yukarı bitti sayılır. Ama yayınlamadım. Dergilerde var yazılarım. Yazılarımı akademik makale tarzında yazıyorum. Şehzade Dergisinde de bir örneği var. Anlaşılması biraz zor oluyor. Ama bunları ben günübirlik tüketilsin diye yazmıyorum. Günübirlik tüketildiğinde köpük yazılar dediğimiz gibi oluyor. Ben zamana kalsın istiyorum. Dipnotlar veriyorum. Bu paramiliter okumaları edebiyat, siyaset ekonomi olarak üç ciltte düşünüyorum. Bir tarih okuması bir sosyoloji okuması, bir fikir okuması bir düşünce tarihi okuması olarak ne iddia ediyorum? Özetle diyorum ki insanlığı yöneten bir fikri akım var. Bu Paganizm merkezlidir.

Paganizm nedir?

 Paganizm merkezi M.S. 313 Milano Fermanı´ndan başlayarak hazreti İsa´nın getirdiği vahye ve son peygamber Hz. Peygamber efendimize getirdiği vahye karşı savaşını Paganist Yunan, Semitik Paganizm yani Yahudi Paganizmi ve Roma Medeniyet Umdeleriyle güçlendirdi. 1054´de Ortodoksluk kurulmaya başlanınca yani Katolisizm Vatikan bölününce ve kendi kutsalları olan Ortadoğu Müslümanların eline geçince paganlar kendilerine Müslümanlarla mücadele etme adına bir sistem geliştirdiler. O sistem üzerine modern tarih kuruldu. İkinci sayımızda da onu ifade edeceğim. Modern tarihi oluşturan bu vahye karşı pagan yapının Türk´lerle mücadelesidir. Hz. İsa vahyi M.S. 313´de ika edildi. Zannedildiği gibi bir anlaşma zemini değildir. Putperestizm yani paganizm içeriği batının içeriğini oluştururken tüm o mimarisi rokokosu baroku bütün mimari stilleri anlayışları sanatları batı sineması, batı edebiyatı hep pagan merkezlidir. Bu merkez Hz. İsa ve Hz. Peygamberin vahyini taşıyan Türklere karşı ikinci bir kavga zemini oluşturdu. Batıdaki gizli örgütlenmelerin haçlılık temelindeki gizli örgütlenmelerin nedeni bu paganizmdir. Yani tapınak şövalyeleri, Süleyman tapınağının savunucuları, dolayısıyla Türk´ler 1071´den sonra batılıların karşısına Türk okçuları olarak çıktıktan sonra batıda banka sistemi gelişti, siyasi sistem gelişti, modern çağı etkileyen dönemler oluştu. Batı da Türk´lere karşı nasıl savaşırız ki Martin Luther batının fikir babasıdır aynı zamanda. Bırakın protestanizm kavramını, fikir babasıdır Martin Luther. Türk´lerin fetih terörüne karşı nasıl savaşırız başlığında kitap yazıyor adam. Bu kitap Tanzimatın olanca batıya ilgisine batı dilleri bilen insanların olmasına rağmen bu ülkede çevrilmemiş kitaptır.

Okuyucularımız bu kitabı nasıl anlayabilir? Şehzade Dergisi´nde bahsi geçecek mi?

Birtakım akademisyenlerin ufak ufak çevirileri dışında tam çevirisi yoktur. Ben Şehzade Dergisinin ikinci sayısında Martin Lutherin bu kavgasını ve terör yaftasını inceleyeceğim. Batıda ilk banka sisteminin kurucusu Tapınak Şövalyeleridir. Ve tapınak şövalyeleri bu banka sistemini Selçuklu Okçularına karşı kendi ordusunu kendi mal varlığını kendi mülkünü koruma için bu sistemi geliştirmiştir. Tapınak şövalyeleri batıda ilk banka kurucusudur. Bu banka sistemini de Selçuklu okçularına karşı kendi ordusunu, mal varlığını, mülkünü, korumak için bu sistemi geliştirmiştir.

/resimler/2016-3/11/1155312050425.jpg

Şehzade Dergisi´nde detaylı bir şekilde değindiğiniz nesir ve nazım konusu hakkında da bilgi verebilir misiniz?

Batıyı önemseyen ve batıyı öne çıkaran, tartışılmaz kılan bizim içimize Müslüman Türk kimliği ile geçmiş eski sosyalistler, eski tanrıtanımazlardır. Onların nesir nazım meselesinde çok ciddi onların kavramlarını bize satmışlar. Ne demişler, biz şairiz ya millet olarak, biz nazmı severiz ya, divan edebiyatı baştan sona bir nazım edebiyatı ya? Nazım fikriyat doğurmaz, nazım külli bir tefekkür merkezi değildir. Bu ilk etapta insanlarımızın kabul ettiği, çünkü bizde batıdaki gibi ciddi boyutta nesir yoktur. Nesir ve nazım üzerinden bizim kültürümüzü, bizim medeniyetimizi, bizim tarihimizi yaftalayan, yok eden, küçük gören bir nesil yetişti. Ben bunu dergide tartıştım. Bunun Türkiye´de taşıyıcıları vardı. Mesela üstat Cemil Meriç bu konuda kitaplarında nesri ön plana çıkaran ve nazmı yargılayan bir yapıya sahip.  Bu kavga üzerinden Türk´leri yok sayma, küçük düşürme, Türk medeniyetini ciddiye almama ve batıyı önemsemelerinin doğru olmadığını düşünüyorum. Bu kendi kendine ihanettir. Neticede taraf olmamalıyız. Ben dergide kendimce dediklerimi de sundum itirazlarımı da yaptım. Nesir ve nazım üzerinden bizi mahkûm etmeye çalışmak aslında bize hiçbir şey göstermeme, bizi küçük görmektir.

Medeniyet ve kültüre reklam sektörünün de etkisi büyük?

Ben şuna her zaman karşı çıkmışımdır. Batı çok iyi araba yapar, batının çok iyi teknolojisi vardır, batı çok iyi bombalar silahlar yapar, ama bunu insanlık adına yapar. Eğer sen Türkiye´de bir ürünü mükemmel Alman teknolojisi diye övüyorsan, İtalyan stili diye bir elbiseyi övüyorsan, son model bir cep telefonu diye silikon vadisinin bir yerini övüyorsan burada ciddi bir medeniyet duruşunda kültürel duruşta sorun vardır. Ben bu reklamın bu dilini reddediyorum. Bu nesir nazım noktasında gelen tartışmanın ulaştığı son nokta budur. Çünkü kültürler milletlerindir ama medeniyetler insanların malıdır.  Siz Türk İslam medeniyeti dediğimiz şeyin batılılar tarafından kullanılmadığını mı düşünüyorsunuz. Endülüs´ün İstanbul Rasathanelerindeki büyük kitapların tercüme edilmediğini mi, bunlardan faydalanılmadığını mı düşünüyorsunuz. İbni Sina 17. Yüzyıla kadar bu ülkelerde okutulmuştur. Dolayısıyla biz meseleyi Almanlık İtalyanlık Amerikanlık noktasında değil, medeniyet umdeleri noktasında alacağız ve kendimizi bu anlamda konuşlandıracağız. Soyumuzu yani Türk kimliğini, Türk milletini bu anlamda bir yokluğa ve yoksulluğa mahkûm etme yerine insanımızın aklı canlı olmalıdır. Yani durağan olmamalıdır, bir şeyi doğrudan kabul etmemelidir. İtalyan stili giyiyorum diye, Alman arabası kullanıyorum diye durağan olmamalıdır. Ben 6 yıl yurt dışında yaşadım. Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir ülke bir başka ülkenin kültürel varlığını doğrudan, aleni propaganda etme fırsatı tanımaz. Ve bu ülkeler aynı kültürden geldikleri halde, birbirlerine çok yakın oldukları halde böyleler. Oralarda kültürel umde olarak gettolarda yaşarsın. Ben Amerika´da benzin istasyonlarında çalıştım ve sadece benim duyabileceğim şekilde Türk müziği dinleyebildim. Müşterilerin duyabileceği şekilde Türk müziğini açmam mümkün değildi. Dolayısıyla meseleye bu açıdan bakılması gerekir. Reklam her şey değildir. Reklamı millilik çerçevesinde beyin yıkamadan yapmak gerekir.

Sizce şairler yeterince tanınıyor mu?

Kadı Burhanettin gibi bir adam var. Bu adam dehşet bir adam. Hayatta müthiş başarıları var, insan olarak umulmayacak bir yerde yenilmiş gitmiş ama bu adam savaş meydanına kütüphanesini götüren bir adam. Şair, hükümdar ve kadı. Bu tip isimlerimiz var ve bu tip isimlerimizi insanımız bilmiyor. Şair yarı salak yarı meczup yarı aptal, boş işlerle uğraşan derbeder bir insan kimliği? Hayır! Şair bir milleti okur, bir milletin hissiyatını terennüm eder. Şairi yokluğa itmek, yoksulluğa itmek doğru hareketler değildir. Şair çok fazla hayal görebilir. Şair hayal etmeden kanser tedavisini hayal etmeden, orta doğuda barışı hayal etmeden, mükemmel bir şiiri, söyleyişi hayal etmeden olmaz. Dolayısıyla ben bu düşüncelerle insanımızın yeni bir boyutta olması gerektiğini düşünüyorum.

Eskisi kadar donanımlı şair var mı ?

Türk edebiyatı dil yaşayan bir canlıdır diye dili tanımlar. Can taşımak durağanlığı ve hareketliliği beraberinde getirir. Kabz hali ve coşkunluk hali?  Bazen insan kabza girer. Kendi kendini frenler üretemez. Birde coşkunluk hali vardır. Müthiş bir ümit varlık içerisinde kendini görür. Doğurgandır. Şimdi edebiyatın içerisinde birileri şu an kabz hali yaşanıyor diyor. Ben bunu desteklemiyorum. Bunu söyleyenlerin çoğu edebiyatı takip etmiyor. Günümüz edebiyatını takip etmiyorlar.

Türk şiirinin bittiğini düşünenler var?

Yani çok amiyane birtakım üst başlıklarla diyorlar ki, Türk şiiri yoktur, kalmamıştır. Peki, bunu söyleyenler 1 ayda kaç tane edebiyat dergisi okuyordur, takip ediyordur. Edebiyatçıya bu fırsat veriliyor mu? Edebiyatçıyı, şairi yokluğa mahkum etmişsin, ademe mahkum etmişsin sonra da yoksun diyorsun. Bakın Türk romanı yoktu. Ama şu an Türk Edebiyatında romandan bahsediyoruz. Türk Edebiyatı gümbür gümbür. Ha zaten kuramsal olarak yok, batıyı taklit ediyoruz. Bu tartışılabilir. 1960´larda 70´lerde o zamanın edebiyat dergilerine bakıldığında Türkiye´de Türk romanının olmadığı görülür. Şimdi var ama. Peki, Fecri ati, Servet-i Fünun, Tanzimat bu dönemlerde yapılan tartışmaların çoğu şiir bitmiştir, şair yoktur şeklindedir. Ama 2016 yılından baktığımızda adamlar son derece ciddi güzel şiirler yazmışlar. Akif´i 35 40 yaşından sonra şiir adına terlemiş bir adamı siz nasıl yok sayarsınız.

 

Dergiyi çıkarırken hiçbir yerden yardım almadınız?Zor olmadı mı?

Tüm edebiyatçılar bunları yaşamıştır. Üstat Necip Fazıl da Ağaç dergisi çıkarırken kimseden yardım almamıştır. Edebiyatçıların bu tip zorlukları vardır. Birde tabii edebiyatçıyı kimse prangalayamaz. Prangalanan edebiyatçı edebiyatçı değildir. Edebiyatımızda büyük bir millilik sorunu var. Edebiyatçımız kendi Türk kimliğine vatan kimliğine isyan etmek Avrupa´dan ödül almak için birtakım şeyler yapıyorlar.

Röportaj: Ayşenur Sarıkaya