CANLI BOMBA PSİKOLOJİSİ
Psikoterapist Doktor ve Aile Danışmanı Mehmet Karakaya, Necmettin Çuhadaroğlu´nun sorularına yanıt verdi
Necmettin Çuhadaroğlu : Sevgili hocam, merhaba, hoşgeldiniz.
Mehmet Karakaya : Hoşbulduk çok kıymetli ağabeyim.
Necmettin Çuhadaroğlu : Hocam, günümüz Türkiye´si ve İslam Coğrafyası malum sürekli olarak terörle ve ekonomik baskılarla hiç rahat bırakılmıyor. Terör odaklarının kullandığı yöntemlerden, malum bizleri de kahreden biri de, geçen günlerde Istanbul´da Beşiktaş Stadı´mızın çıkışında da gerçekleşen canlı bomba şekli. Bu tip saldırılar sonrası çoğumuz şu soruyu zihnimizden geçiriyoruz: ?Bir insan, nasıl bir psikoloji ile hem kendisini hem de onlarca insanı patlatarak öldürür??
Mehmet Karakaya : Şekil olarak insanlık adına çok korkunç bir eylem. Bunlar intihar bombacıları ya da canlı bomba. Seçilen tiplere baktığınız zaman rahatlıkla duyguları harekete geçirilebilecek kişiler bunlar..
Grubun yada örgütün içinde kendini feda etme, bir kahraman olma duygusu, bir değer kazanma arzusu ön plana çıkıyor. Bir ses getirme biçimi. Bu kişilerin nasıl bu hale getirildiği ya da eylemi gerçekleştirilen kişinin psikolojisinden düşündüğünüz zaman kendi ideoloji açısından yüksek bir duygu ile donatılıyorlar. Çünkü eylem yerine giderken grubu için çok önemli bir iş yapmaya gittiğini düşünüyor.
Bu soruyu, öldürme eyleminin ardındaki temel duyguyu tanımlayarak cevaplamakta da fayda var. "Öldürme eylemi" özellikle ağır kişilik bozukluklarında görülen ve ?cinai öfke? adı verilen duygunun patlaması sonucu gerçekleşir.
Yani basitçe anlatımıyla öldürmenin kökeninde öfke vardır.
Öldürme eyleminin kişinin kendisine yönelmesi (suisidal) ise öfke duygusunun çok daha da yoğun olduğunu gösterir. Hele ki bu eylem kişinin hem kendisini hem de diğer insanları patlatarak öldürme şeklinde canice ortaya çıkıyorsa bu durum öfkenin en zirve noktasının göstergesidir. Bir insanın bu kadar yoğun bir öfke taşımasının altında da genellikle çocukluk çağındaki ?İşgal? edilme süreçleri vardır. Çocuklukta, başta anne baba ve diğer insanlar tarafından ağır işgale uğramış bu bireyler, ileriki yaşantılarında yoğun öfke duyguları taşırlar. Bir çocuğun işgal edilmesi, genellikle fiziksel, cinsel ve duygusal istismara uğraması şeklinde olabildiği gibi ilgi, sevgi ve ihtiyaçlarının hiç görülmemesi sonucu yoğun değersizlik hissetmesi şeklinde de ortaya çıkabilir. Çoğu kişilik bozukluklarının kökeninde eleştirilmiş çocukluk yaşantıları ve buna bağlı yoğun değersizlik duyguları bulunmaktadır.
Bir de işin narsisizm denilen boyutu var. Narsisizm, bireyin yaşadığı yoğun değersizlik duygusunu kapatabilmek için bir ömür verdiği var olma ve görülme mücadelesini içerir. Bir takım narsisitik bireyler bu mücadeleyi ?Üreterek, güç elde ederek ve insanların takdiri alma? gibi göreceli olarak daha yapıcı pozitif alanlarda kullanırlar.
Ancak bazı bireylerin sahip olduğu imkanlar kısıtlı olduğundan bunlar da kendilerini birtakım örgüt ve ideolojik gruplar içerisinde yer alarak var etmeye çalışırlar. Buradaki temel amaç ?Ben varım, beni görün, ben de bu gücün bir parçasıyım? mesajı verebilmektir.
Bu kişiler bu gruplara girdikten bir süre sonra kendileri dışındaki bütün grupları düşman ve kötü olarak algılamaya başlarlar ve bu şekilde öfkelerini dışa vurma imkanı bulurlar.
Yine bu bireyler zaman içerisinde kasıtlı olarak grup dışına itilirler ki bu durum ruh dünyalarındaki değersizlik duygularını tetikler. Zamanla yeniden grup tarafından kabul edilebilmek için kendilerine verilen her türlü görevi kabul edebilecek bir ruh hali içerisine itilirler. Ta ki kendilerini patlatana kadar?
Üstelik kendisini patlatarak öldürme eylemi de ağır narsisitik patolojideki birisi için "Son derece gösterişli" bir sondur. Hayatı boyunca hiç görülmemiş ve var olmamış bir birey ancak bu şekilde bir ölüm ile bütün dünya televizyonlarında adını duyurma imkanı bulur.
Necmettin Çuhadaroğlu : Hocam peki bu duruma gelme aşaması zor değil midir? Toplumsal bir düzen var, kurallar var, yasalar var, kanunlar var, bir de insanın canı bu, hayat var, yaşamak var.
Mehmet Karakaya : Elbette var ancak bu kişi bu kötü aşamaya gelene kadar bir çok beyin yıkama operasyonundan geçiyor. Her insanın ruhsal yapısında ?süperego? yani ?vicdan? denilen bir mekanizma vardır. Bu mekanizma, insanın öfke duygusu ile cinayet işlemesini engel olur. Süperegomuz sayesinde bizler öfke duygularımızı spor, sanat, iş, siyaset ve aşk gibi alanlara kanalize ederek boşaltırız.
Canlı bombaların psikolojisi incelendiğinde ise bunların ?süperego deformasyonu? denilen bir duruma maruz kaldıkları görülmüştür. Canlı bombaların süper egolarındaki bu deformasyon içerisinde bulundukları örgüt tarafından çeşitli beyin yıkama teknikleri ile gerçekleştirilmektedir.
Bazı örgütler, bu kişilerin eylem sonrası öldükten sonra cennete gideceklerini, kahraman olucaksın şeklindeki telkinlerle, bazı örgütler ise ölümsüzleşecekleri, tarih kitaplarının kendilerinden bahsedeceği, destanlaşacakları gibi kahramanlık motiflerini vurgulayarak beyin yıkamaktadırlar.
Bu şekilde vicdan duyguları deformasyona uğrayan bireyler ulvi bir amaca da hizmet edeceklerini, bir işe yarayarak değersizlik duygularından kurtulacaklarını düşündüklerinden kendilerini patlatmakta bir sakınca görmemektedirler.
Necmettin Çuhadaroğlu : Hocam, bir insan nasıl oluyor da canlı bomba olmayı kabul eder, bunu biraz daha açar mısınız?
Mehmet Karakaya : Canlı bomba olma arzusu, biraz önce bahsettiğim gibi çocukluk döneminde multiple (Çoklu) psikolojik travma geçirenlerde ve kurulu düzen tarafından çok şiddetli terörize edilmiş ailelerde görülüyor. Bu ailelerin terör hikâyelerini dinleyerek büyümüş olan çocuklarında yahut hapishanelerde işkenceye uğramış kişilerin aile içerisinde anlattıklarıyla on-yirmi sene önce benim annem, babam ya da dayım teyzem vb. kötü muamele gördüler. Büyük bir zulme, haksızlığa uğradık, kimliğimiz aşağılandı tarzındaki bilgilerle dolmuş çocuklarda, buna karşı çok şiddetli bir öç alma duygusu ortaya çıkıyor. Kimlikleri ve idealleri için feda ediyorlar kendilerini. Böyle bir durumda bunun öcünü almam lazım tarzında intikam duygusunun yüceltildiği kültürler de çok fazla var. Bu tarzda ki intihar eylemcilerinin arka plandaki psikolojisinde de bu var. Mesela intikam duygusunun en çok yüceltildiği kültür Fars kültürüdür. O kültürde acı çekme felsefesi var, hatta Kerbela´ da bile zincir vurarak kanatırlar kendilerini. Bu aslında acı çekerek ?Nirvana? ya çıkma tarzındaki Pagan kültürünün geleneğidir. Bu Fars kültüründe devam eder ve İslamiyet ile bunu birleştirmişlerdir. Fars kültürünün bu nedenle canlı bomba ortaya çıkarma potansiyeli fazla. Bu çağda ilk Hizbullah bu şeklide ortaya çıkmış hatta orada yapılan araştırmalarda Hizbullah´ın geçmişte öldürülmüş kahramanlarının resimleri canlı bombalarının üzerinde çıkmıştır. Bak bu şehit oldu, davası için kendini feda etti, siz de kendinizi feda edebilirsiniz şeklinde.Bir nevi ROL MODEL ALMA şekli de yani..
N.Ç : Dikkatimi çeken bir şey de eylemleri gerçekleştiren bu kişilerin çok rahat oldukları hocam.
M.K : Evet, artık hipnotize olduğu için eylemci bunu kutsal bir tören gibi yapıyor. Bende öleceğim, bende parçalanacağım ve vücudum parçalanacak gibi görmüyor, algı körlüğü oluşuyor.
O, daha sonraki hayalindeki hedefi ve böyle bir olaydan sonra bırakacağı izi düşünüyor. Çevresi tarafından onaylanmayı ve bu onaylanmanın etkisiyle de yaptıklarını idealize etmiş oluyor.
N.Ç : Hocam aslında konu çok üzücü ve oldukça derin. Son olarak neler söylemek istersiniz?
M.K : Evet, maalesef. Bir insanın kendini patlatarak yok etmesi canlılığın doğasına aykırı ve zordur aslında. Bu durum terör örgütü açısından bu kişinin son anda bu eylemden vazgeçme ihtimalini de gündeme getirmektedir. Bu açıdan terör örgütleri bunu da göz önünde bulundurarak canlı bombaları seçerken özellikle ?Ailelerini kaybetmiş, ölümcül bir hastalığa yakalanmış, ağır hapis cezası nedeniyle firari olan, uyuşturucu kullanan, vb. sebeplerle hayattan umudunu kesmiş ve yaşamak için fazla bir nedeni olmadığını düşünen bireyleri? tercih etmektedirler. Yine canlı bomba eylemlerinin artmasında biraz önce dediğim gibi ?rol model? faktörü de gözden kaçırılmaması gereken bir husustur.
O yüzden, çocuklarımıza gençlerimize ve onları gece gündüz yetiştirmeye çalışan annelere ve okul hayatında birebir onlarla muhatap olan öğretmenlerimize çok iyi destek çıkmalıyız. Burada en önemli görevlerden biri de Devletimizin bütün kademelerinin desteğiyle başta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızın tüm uygulamalarında sağlık, psikoloji ve psikiyatri dünyasından gerek kamuda gerekse özelde çalışanlarla işbirliğinin arttırılması çok önemlidir.
Sonuç olarak "SAHİPSİZ ÇOCUK ve GENCİMİZ
HİÇ KALMAMALIDIR"
Çünkü bu insanlar, terör örgütlerinin en büyük canlı bomba adaylarıdır.
N.Ç ; Hocam çok teşekkür ediyorum.