Tarih: 05.11.2014 11:44

Bunlar timsah gözyasları

Facebook Twitter Linked-in

Neden CHP, Nasıl CHP?

 

Eğer insan özgürlüğüne düşkün olursa, bir başka insana da saygılı olur. İnsan kendine bir yer arıyor. Sol nedir? Sol; kapitalistlerin, Amerikan emperyalizminin dediği gibi değildir. Sol menfaattir, insana yakınlıktır, fakirin fukaranın yanında olmak demektir, yurtseverliktir, milli ve manevi değerlere sahip olmak demektir. Ama bir başkasının mili ve manevi değerine de saygı duymak demektir. Bir başkasının etnik yapısına, dinine, milliyetine derisinin rengine saygı duymaktır. Solculuk bu, bunun adı sosyal demokrasi. Bunun için sosyal demokratım, bunun için solcuyum. İslamiyet’in temelinde vardır zaten bu. Cumhuriyet kurulduğundan beri o kadar çamurlar atılmış ki, yani iffeti bile ayaklar altına alınmış, bunlar anarşist denilmiş. Sosyal demokratlar baş kaldırırlar, dayanamazlar. Diğer düşünceyi benimseyenler gibi edilgen değildirler. Başına vurup ekmeğini al yoktur bizde. Biz canımızı bile özgürlükler için, insanın insan gibi yaşaması için canımızı ve kanımızı vermekten çekinmeyiz.

 

Siz solu kitaplarda yazılanlar gibi aktardınız ancak teoriye bırakıp uygulamaya baktığımızda bunun tam tersiyle karşılaşıyoruz…

 

O zaman o sosyal demokrasi değildir. Burada tabi baskı da var. Artık devletleri kendi hükümetleri yönetmiyor, Türkiye’yi AKP yönetmiyor. Bugün bu sözlerim Almanya için hatta Amerika için de geçerli. Paranın küreselleşmesi, sermayenin evrenselleşmesi; dolayısıyla tüm devlet ve milletleri sermaye yönetiyor. Eğer sermaye gücünüz varsa yöneten grup içerisindesiniz, yoksa yönetilensiniz. Biz yönetilen grup içerisindeyiz. O yüzden Güney Doğu’da ki terör bitmiyor. ‘Biji serok Obama’ diye nara atıyor Kürt kardeşlerimiz. Hiç olacak iş mi? Orta Doğu’yu batağın içerisine sokmuş ve doğu Anadolu’daki Kürtleri de batağın içerisine sokmaya çalışıyor. Kürt kardeşlerimiz bunun farkında değil. Sermayenin gücü, ‘Biji serok Obama’ diye slogan attırabiliyor. Akıllı bir insan bunu yapmaz.

Kürt sorunu yaklaşık son 30 yıldır bu kadar büyüdü. Sebebi sermaye patronları mı?

 

Biz Atatürk ile Osmanlı’dan koptuğumuzda dik durduk. Çanakkale’de, Dumlupınar’da o milli Kurtuluş Savaşı’nda Kürtler, Türkler, Aleviler hatta içimizde Ermeni ve Rum askerlerimiz vardı. Çanakkale’ye gidin isimleri göreceksiniz. Kardeşçesine mücadele ettik. Dik durduk. Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti, yaşasın Anadolu halkları dedik ve bugünlere geldik. Ama şimdi bakıyorsunuz, herkes paradan yana yönünü dönmüş. Cebine birisi para koyduğunda bunu neden veriyorsun diye sormuyor. Bir de nereden buldun da bana veriyorsun diye sormuyor. İşte bu bir felakettir! Belki o para helal para değildir. Belki de senin vatanını yok edecek bir yerden çalınmıştır.

 

Maden kazaları Enerji Bakanı Taner Yıldız döneminde rekor seviyeye ulaştı. Bu konuda neler söylersiniz?

 

Bugün insanın değeri var mı? Bakın Soma da, Kozluca da, Ermenek de unutuldu. Bugün trafik kazalarında onlarca insanımız ölüyor. İnşaatlarda onlarca kişi, çocuklar yok oluyor. Bu bizi yöneten hükümetin devlet düzenini kuramadığının göstergesidir. Bir bakan şunu diyebilir mi? ‘Madenleri kapatacağız ama 50 kişi devreye giriyor.’ Bir Enerji Bakanı gidiyor orada timsah gözyaşları döküyor. Yazık! O insanları sen öldürüyorsun! O insanları sen o madene girdiriyorsun! Onların ölülerini almaya da sen gidiyorsun! Yazık, dünyanın hiçbir yerinde böyle maden kazaları olmuyor. Dünya bugün çok küçüldü. Dünyanın öbür ucunda ne olduğundan hepimizin haberi var.

Türkiye ne yazık ki çok kötü bir süreçten geçiyor. Her gün bir yerden, farklı olaylarda ölüm haberi alıyoruz…

Çocuklarımız sokakta polis öldürüyor. Devletin kolluk gücü ölüyor. Eskiden vatan hainlerinin kafalarına devletin kolluk kuvvetleri kurşun sıkar öldürürdü, şimdi PKK hainleri askerimizi, yurtseverlerimizi öldürüyor. Bunun nedeni nedir? Demek ki yönetilemiyoruz.  Bizim solculuğumuz bütün bunların içerisinde.

 

Kendinizden bahseder misiniz? Mustafa Ayan kimdir?

 

Ben Kayseri Lisesi mezunuyum.  1960’da tek lise orasıydı. Kayseri Lisesi’ne sınavlarla alıyorlardı, bizde Abdullah Gül ile girmişiz oraya. 4 lise vardı o zaman; Ticaret Lisesi, Sanat Lisesi, İmam hatip Lisesi ve Kayseri Lisesi. Biz elit bir öğrenci grubuyduk. Hepimiz seçilip girdiğimiz için. Herkes orada yurtsever, sosyal demokrattı, öğretmen grubumuz çok iyiydi. Diğer düşüncede olan öğrenci topluluğu çok azdı. Dinci hiç yoktu, türban falan yoktu.

 

Şimdi farklı düşüncelerdesiniz, öğrenciliğiniz sırasında Abdullah Gül ile mi beraberdiniz?

Abdullah Gül o dönem bizim aramızda değildi. Sanıyorum başka şeylerle uğraşıyordu. Ben Gül’ün şeceresini okuduğumda öğrendim, aynı dönemde Kayseri Lisesi’nde okuduğumuzu.

 

Bir sporcu geçmişiniz var, futbol oynadınız. Spora nasıl başladınız?

Babam memurdur, çok şehirde gezdik ama aslen Yeşilhisarlıyım. Yeşilhisar’da başladım ben spora. Futbol oynadım, güzel ahlak öğrendim. Oradaki gençler beni çok severler, bende aynı şeyleri onlara aktardım. Fehmi Kuş, Berber Mehmet, İzzet Hocam, Tevfik Özkan, Mustafa Dörtler bizim ağabeylerimizdi. Akşam erkenden gider yatardık. Dışarıda, kahvede bizi görürlerse ayıp olur diye. Bendeki güzel ahlak spordan kalmadır. Bunu da siyasetime yansıtmaya çalışıyorum.

 

Spordan siyasete nasıl geçiş yaptınız?

 

Üniversiteye girdim 70’te. Yine orada da türban yoktu. Sosyal yaşantınız renkli ise sporun da bir kolundan tutuyorsunuz. Sigara hiç kullanmadım hayatımda şimdiye kadar. Biraz sağlıklıysam şu an ona borçluyum, o da bana sporu getirdi. Kötü alışkanlığım yoktur, alkol almam, meyhaneye gitmem, oyun oynamam, kahve alışkanlığım yoktur. İçkiye karşı değilim ama ‘hadi bugün de bir büyük içelim’ demedim hiç. Hayatımda bunlar olmayınca spora yöneldim. Ben dayanışmayı öğrendim sporla. Keyfi paylaşmayı öğrendik. Paramız olmazdı bir simit alıp onu paylaştık. Bir menfaat paylaşmadık, sporun verdiği o dayanışma duygusu gelişti. Sporun ahlakı gelişti. Birisiyle kıran kırana mücadele ederken, maç sonunda el sıkışmayı öğrendik. Tekme vurduk birbirimize, yere düştük elimizden tutup kaldırmayı öğrendik. Bunlar hep sporun içinde. Siyasetimdeki başarıda en büyük etki sporcu geçmişimdir.

Siyasi geçmişinizde de bir boşluk var, Yeşil hisar belediye başkanlığını görev süreniz dolmadan bıraktınız, daha sonra İl Başkanı olarak geri döndünüz. Neden siyaseti bırakıp, geri döndünüz?

 

Yeşilhisar Belediye Başkanıydım 1980’lerde. 1,5 yıl kala mücadele edemedim ve bıraktım. O dönem trafik kazasında kızımı kaybettim, dayanamadım. Tabi birazda Deniz Baykal’a kırgınlığımdan dolayı Cumhuriyet Halk Partisi’nden uzak durdum. Kemal Kılıçdaroğlu ile de döndük. İl Başkanı yaptılar beni. Eczanemi getirdim buraya, görevimin başındayım. Esentepe’de Halk Eczanesi, geçtiğimiz pazartesi günü açılışını yaptık. Yalan dünyada sıkıntım yok, tek sıkıntımız vatanımızın geleceği. Her insanda bunu düşünmek zorunda. 

Yeşilhisar Belediye Başkanı olduğunuz dönem hakkınızda yolsuzluk nedeniyle bir dava açılmış, beraat etmişsiniz. Dava süreci nasıl işledi?

 

Belediye başkanlığı dönemimde çok şikâyet ettiler beni. İlk dönem kazandık, ikinci dönem tek kaldım ben. O dönemde, Büyükşehir, Kocasinan, Develi, Pınarbaşı, Tomarza gibi bütün büyük yerleşim yerleri bizdeydi. İkinci dönem herkes kaybetti, yalnızca ben kazandım seçimi. Yeşilhisar da dincilerin pilot bölgesiydi, çok üzerime geldiler. Daha önce hiç böyle olaylarla karşılaşmadığım için çok üzüldüm. Mahkemede taraflı geldiği için yanımızda çalışan bir müfettişi kovdum. O da bir ihale dosyası aldı, onu da Develi Mahkemesi’ne sundu ‘bu ihale de yolsuzluk vardır’ diye. Mahkemede çıkan kararda, ‘Yolsuzluk, rüşvet, irtikap yoktur; varsa görevde ihmal vardır’ denildi. Sonra kurul Kayseri’ye geldi, o zaman öyle bir uygulama vardı. Kayseri’de de beraat ettik.

 

Bu dava nedeniyle mi istifa ettiniz?

 

Üzerime çok geldiler, dayanamadım. Üzerine de kızımı kaybedince 1,5 yıl kala istifa ettim. Şimdi Mehmet Özhaseki’nin onlarca davası var. Bir belediye başkanının yargılanması normaldir. Belediye başkanının eli taşı altındadır. Eğer belediye başkanı elini taşın altına koyamazsa, iş yapamazsa muhalefet partisi gelir verir dilekçeyi. Başkanda yargılanır beraat eder veya edemez… Bizim haklılığımız o davada kanıtlandı.

Yolsuzluk davası hayatınızı nasıl etkiledi?

 

Benim her şeyim ortada. Bir eczacının kazandığı kadar para kazanıyorum. Bir evim vardı, eczane açmak için sattım, kirada oturuyorum. Durumum iyi kimseye eyvallahım yok.  Dükkân aldım, dükkân ev getirir diye. Allah nasip etmesin haram yemeyi. Onu diyenler bir düşünsün, Yeşilhisar Belediyesi’nden ne yiyeceksin. Belediye çalışanlarının maaşını veremiyorduk o zamanlar. Benim 20 aylık maaşım orada kaldı. Hiç dönüp bakmıyorum bile. Çok şükür bazı şeylerin hesabını bu dünyada verdik, diğer tarafta da veririz.

 Röportaj: Dilek BOLAT




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —