Yalçın ARAL


ZEYTİN DALI OPERASYONUN SEBEP VE NETİCELERİ

Fırat Kalkanı Harekatı ile Cerablus bölgesindeki sınır hattının terör örgütü DEAŞ´ın yanı sıra PKK/PYD teröründen temizlenmesinin ardından, Azez- Cerablus hattının Türk askerleri tarafından kontrolünün sağlanması ile ABD ve uzantılarının bu bölgedeki oyun


 

 

Fırat Kalkanı Harekatı ile Cerablus bölgesindeki sınır hattının terör örgütü DEAŞ´ın yanı sıra PKK/PYD teröründen temizlenmesinin ardından, Azez- Cerablus hattının Türk askerleri tarafından kontrolünün sağlanması ile ABD ve uzantılarının bu bölgedeki oyunları bozulmuş oldu. ABD´NİN ve diğer Türkiye düşmanı odakların Türkiye´mizin güney sınırlarında PKK endeksli Terör koridoru oluşturma çabalarının Türkiye´nin her seferindeki ikazlarına rağmen devam etmeleri  çerçevesinde Afrin´e karşı operasyonda gündeme gelmiş oldu.

 

Bu noktaya nasıl gelindiği konusunda hafızalarımızı tazelemekte fayda vardır.

 

  • Suriye´de, 2011 yılında on binlerce kişi Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed Rejimine  karşı ayaklanma başlattı.
  • Esed, protestoculara sert karşılık verip Suriye halkına ateş açınca Suriye Ordusu kendi halkına karşı bir savaşa girişmiş oldu.
  • Çatışmalar kontrolden çıkınca çok sayıda Suriyeli asker, muhalif gruplara katıldı. 2009 yılında 325 bin olan Suriye Ordusu´na bağlı asker sayısı 2013 yılında 150 bin civarına düştü.
  • Bu durum karşısında Esed yurt dışından gelecek yardımlara muhtaç olduğunu duyurarak, İran ve Rusya´nın önünü açarak Suriye´ye girmelerini sağladı.
  • İran´ın Mart 2018 başında yaptığı açıklama da, Suriye´nin İran´a olan maliyetinin şu ana kadar 36 milyar dolar  olduğudur. Tahran yönetimi borçları petrol ve gaz olarak geri almayı planladığını da bu açıklamasında belirtmiştir.
  • Bu süre zarfında ABD ve ABD´Yİ destekleyen Türkiye düşmanı unsurlar, Türkiye´nin kara harekatı ile Suriye´ye girmesini istemiştir. Türkiye bu talep karşılığında, ABD, Almanya, Fransa, İngiltere, Suudi Arabistan ve Türkiye´nin de içinde bulunduğu 60 ülkenin de desteklediği Koalisyon güçleri ile beraber hareket edilmesi ve koalisyon güçlerinin de bu operasyonda fiilen olması durumunda bu harekata katıla bileceğini belirtmiştir. Türkiye´nin bu önerisi kabul görmemiştir.
  • Türkiye bu hamlesi ile, ABD ve diğer Türkiye düşmanlarının kendi amaç ve emelleri doğrultusunda Türkiye´yi ileri karakol olarak kullana bilme imkanını kaybetmiş oldular.  
  • Stratejileri bozulan ABD ve diğer Türkiye düşmanı unsurlar, bundan sonra Türkiye üzerindeki oyunlarını daha da artırarak, 15 temmuz darbe girişimine kadar gelen bir süreci Türkiye´ye yaşatmışlardır.
  • ABD,NATO ve ABD´Yİ destekleyen ülkeler ve odaklar tarafından terör örgütü FETO ile Türkiye´de gerçekleştirilmek istenilen 15 temmuz darbe girişimi sırasında Suriye sınırında belli odaklar tarafından korunan ve beslenen PKK/PYD terör örgütü unsurları sınırımızda hazır bekletilmiştir. Ayrıca bu süreçte Kıbrıs´a da bazı NATO ülkesi askerlerinin getirildiği ve ABD´NİN Suriye´de bulunan üstlerine de ABD askerlerinin sevk edildiği bilinmektedir. Darbe girişimi içimizde ki gayri milli unsurlar ile başarılı olmuş olsa idi Türkiye düşmanları tarafından desteklenen bu terör örgütleri Türkiye sınırları içine sokulacaktı. Böylelikle bu unsurlar Türkiye´nin iç savaşa, kaosa sürüklenmesinin ve bölünmesinin önünü açmak için kullanılmış olunacaktı. Türkiye düşmanlarının amacı, içimizdeki uzantıları ile Türkiye´nin Suriye´den daha beter bir duruma gelmesinin sağlanmasıydı.
  • Suriye´de bilerek ortaya çıkartılan kaos ile gelen boşluk, ABD ve bu projeyi destekleyen ülkeler ve odaklar tarafından DEAŞ´A doldurtuldu. ABD, İsrail ve İngiltere´nin kurduğu ve şu an İsrail´in kontrolüne geçtiği ABD askeri yetkililer tarafından da söylenen DEAŞ ( sözde İslam Devleti) verilen görev çerçevesinde bölgeleri temizleyip, ABD´NİN ve uzantılarının direktifleri  doğrultusunda ellerindeki bölgeleri ABD, İsrail ve başta Almanya olmak üzere bazı AB ülkelerinin desteklediği PKK ve uzantıları olan YPG,PYD unsurlarına teslim etmekte oldukları görülmektedir.
  • Bu süre zarfında Ortadoğu´nun daha fazla kaosa sürüklene bilmesi için ABD ve ABD´Yİ destekleyen ülkeler ve odaklar İran´a Irak ve Suriye´de alan açmışlardır. İleride İran´a karşı bu durumu kullanmak üzere bu ortamı hazırladıkları görülmektedir.
  • İran (Acem) ve Yahudi dostluğunun çok hem de çok eski tarihlere dayandığının bilincinde olunması ve Ortadoğu´da ki gelişen olayların bu yönden de değerlendirilmesinde de fayda vardır.
  • Türkiye, 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşadığı darbe girişiminden sonra 24 Ağustos 2016 tarihinde ki Fırat Kalkanı operasyonu ile ABD´NİN ve destekçilerinin senaryosu doğrultusunda DEAŞ tarafından Cerablus bölgesinin boşalttırılmasından sonra PKK unsurlarına bu bölgenin teslim edilmesi önlemiş oldu. Fakat engellemelerden dolayı Türki´ye daha fazla ileriye gidemedi buna rağmen bekasına yönelik saldırılara karşı da Türkiye ilk hamlesini de yapmış oldu.
  • Türkiye, Fırat Kalkanı operasyonunda 3.072 terörist imha etmiştir. Bunun 2.647 si DEAŞ´LI, 425 adedi de  PKK ve PYD unsurlarından oluşan teröristlerdir.
  • Fırat Kalkanı operasyonunda  72 Türk askeri şehit, 245 Türk askeri de gazi olmuştur. ÖSO dan da 600 şehit verilmiştir.
  • ABD ve destekçileri, TEZ ? ANTİTEZ formülünü kullanarak Dünya´da olmak istedikleri bölgelere yerleşmektedirler. Ortadoğu´da TEZ; ABD ve destekçilerinin kurduğu DEAŞ terör örgütü, ANTİTEZ de yine kendilerinin kurduğu PKK ve uzantıları YPG, PYD´DİR. ABD ve destekçileri Ortadoğu´da DEAŞ terör örgütü ile istedikleri bölgelerde yerel halkı korkutmak sureti ile kaçırtarak veya katlederek alan açmakta ve sonrada PKK ve uzantısı PYD´Yİ kahraman olarak göstererek DEAŞ terör örgütünün kontrolündeki yerlere yerleştirmekte oldukları görülmektedir. Bu yer değiştirme sırasında DEAŞ´A ait  teröristlerin de ABD tarafından imha edilmeyerek diğer görevler için başka yerlere nakledildikleri de maalesef bir gerçek olarak ortada durmaktadır. ABD´NİN bu operasyonları ile ilgili raporlarda mevcuttur.  
  • DEAŞ unsurlarının ABD tarafından başka yerlere sevk edilmesi İngiliz basınında görüntüleri ile birlikte çokça konu olmuştur.
  • Fırat Kalkanı operasyonu sonrasında Türkiye´den şu ana kadar 140 bin civarı Suriyeli mülteci Cerablus, Çobanbey (RAİ) ve El Bab bölgesindeki kendi  topraklarına döndüğü görülmüştür. Türkiye tarafından terörden temizlenen Suriye´nin bu bölgesi, yaşana bilecek duruma getirilerek Suriyeli mültecilerin kendi topraklarında tekrar yaşaya bilemeleri ve kendi ayakları üstünde dura bilme imkanları sağlanmıştır. Bu suretle Türkiye´de misafir olarak bulunan Suriyeli mültecilerin daha hızlı bir şekilde Suriye´deki kendi yaşadıkları bölgelerine döne bilmelerinin önü açılmıştır.  
  • İnsan Hakları Örgütünün açıklamasına göre şu ana kadar Suriye´de 511 bin kişinin öldüğü bunun % 85 kısmının siviller olduğu belirtilmektedir.
  • Türkiye DEAŞ ile mücadele kapsamında, RAKKA´NIN DEAŞ´TAN temizlenmesi operasyonun da yer almak istediğini ABD ve Koalisyon güçlerine bildirmesine rağmen Türkiye´nin bu talebi ABD tarafından kabul görmemiştir. ABD RAKKA operasyonunu kendisine ?partner? olarak gördüğü PKK terör örgütünün uzantısı olan PYD terör örgütü ile yaparak, DEAŞ terör örgütünün kontrol ettiği RAKKA´YI DEAŞ terör örgütünden PYD terör örgütüne devrettirmiştir. ABD buradaki DEAŞ unsurlarını da imha etmeden konvoylar halinde başka bölgelere gönderdiği görülmektedir.  RAKKA bölgesindeki DEAŞ militanlarını ABD tarafından tahliye operasyonunun resimleri, görüntüleri ve haberleri batı basında çokça görülmüştü.
  • RAKKA operasyonunda ABD´NİN Türkiye´yi yanında istememesinin nedeni, Fırat Kalkanında olduğu gibi ABD´NİN himayesindeki DEAŞ teröristlerinin TSK tarafından imha edilmesi korkusunun yanı sıra ABD´NİN ve destekçilerinin senaryoları çerçevesinde bölgeyi DEAŞ´TAN, PKK terör örgütü unsuru olan PYD´YE teslim edemeyecekleri olduğu görülmektedir. Bu riske giremeyen ve senaryosunun bozulmasını istemeyen ADB ve destekçileri Türkiye´yi RAKKA operasyonun da yanında istememiştir.   
  • Bu süre zarfında ABD, sözüm ola DEAŞ ile mücadele için ?partner? olarak gördüğü terör örgütü olan PKK´NIN uzantısı olan YPG unsurlarına  takribi 5.000 tır ve 2.000 uçak dolusu ağır silah, mühimmat, zırhlı araç ve lojistik yardımını konvoylar halinde saklamadan yapmıştır.  Bu silahların bir kısmının da DEAŞ unsurlarının eline geçtiği istihbarat raporlarında mevcuttur.
  • 20 Ocak 2018 tarihinde başlayan Afrin Operasyonunda Azez´den ilerleyen TSK unsurları, Afrin´in stratejik önemdeki  BURSEYA dağını kontrol altına aldılar. PYD terör örgütünün bu dağdaki tahkimatlarına bakıldığı zaman bunların Türkiye´ye darbe girişiminden önce yapılmış olduğu anlaşılmaktadır. Bu tahkimatların Türkiye´ye yönelik olarak konuşlandırıldığı görülmektedir. Ayrıca bu tahkimatların NATO standartlarında olduğu, ciddi bir mühendislik istediği ve bu tahkimatın yalnızca terör örgütü PKK ve uzantısı PYD´NİN imkanları ile olamayacağı otoriteler tarafından raporlanmaktadır. Dost gözüken Türkiye düşmanı odakların Türkiye´ye yönelik neler yapmak istedikleri bu veriler açıkça göstermektedir.
  • ABD, PKK ve uzantıları olan PYD/ YPG terör örgütünden oluşan 30 bin kişilik Kuzey Suriye´de yeni bir güvenlik gücü kuracağını açıklamıştı.
  • Tutuklu bulunan veya başka bölgelere ABD tarafından gönderilen DEAŞ terör örgütü militanlarının PKK ve uzantısı olan PYD´YE Türkiye´ye karşı kullanılmak üzere tutuklu olanların serbest bırakıldığı, başka yerlerde olan militanlarında AFRİN bölgesine gönderildiği, bu suretle ABD´NİN organizasyonu ile DEAŞ terör örgütü militanlarının diğer terör örgütü PKK unsurlarına katıldığı ve Türkiye´nin Zeytin Dalı harekatına karşı kullanılmakta olduğu da görülmektedir. Bu hareketlilik raporlara da yansımıştır.
  • Zaten hem DEAŞ hem de PKK, Türkiye düşmanı aynı unsurlar ve odaklar tarafından kurulan ve her türlü destek verilerek kullanılan terör örgütleridir.  
  • Bu süre zarfında Türkiye, 10 binden fazla DEAŞ mensubunu ve El Kaide bağlantılı kişiyi tutuklamıştır. Yaklaşık 5.800 teröristi sınır dışı etmiş ve 4.000 den fazla şüpheli ve terör bağlantısı olabileceği değerlendirilen kişilerin Türkiye´ye giriş yapmasına da izin verilmemiştir.
  • Türkiye´nin Irak ve Suriye sınırları boyunca ABD ve destekçileri tarafından konuşlandırılan PKK ve uzantıları olan PYD,YPG,SDG´Lİ teröristler bedeli Suudi Arabistan tarafından ödenen ve tedarikini ABD´NİN yaptığı silahları kullandıkları, bu teröristlerin ABD askerleri tarafından eğitildikleri görülmektedir. Zaten bu organizasyon ve yardımların ABD´NİN askeri kanadı tarafından da açıkça ifade edilmektedir.
  • Bu operasyonlardan evvel ve operasyonlar sırasında Suriye´den çok sayıda Türkiye´ye roketli saldırı olmuştur. Suriye´de konuşlandırılan ve desteklenen PKK´NIN uzantısı olan PYD terör örgütü Türkiye´ye başta Afrin ve diğer bölgelerden takribi 700 civarı roket atmış, bu saldırılar da Türkiye toprakları içinde takribi 100 civarı Türk vatandaşı ve Suriyeli göçmen hayatını kaybetmiştir. Bu saldırılarda çok sayıda da yaralanmalar olmuştur. Ayrıca bu bölgelerde yetiştirilen teröristler vasıtası ile Türkiye içinde de PKK ve DEAŞ kökenli çeşitli terör olayları gerçekleştirilmiştir. Bu olaylarda da çok ciddi can kayıpları verilmiştir.  
  • Bu süre zarfında Suriye´deki kaostan etkilenen 3,5 milyon civarı Suriyeliyi Türkiye ölüme terk etmemiştir. Uluslararası toplum Suriye´deki trajediyi seyrederken, Türkiye bu zulme sessiz kalmadığı gibi bu zulümden kaçanlara da kapılarını açmıştır. Suriyeliler için sadece merkezi bütçeden yapılan harcamalar şu ana kadar takribi 30 milyar doları bulmuştur.   
  • Türkiye, Suriye krizi başladığından beri Suriye topraklarının içinde güvenli bölgeler tesis edilerek Suriyeli mültecilerin kendi topraklarında kalmasının sağlanması ve mültecilere gerekli desteğin de bu bölgelerde yapılması gerektiği tezini dile getirmişti. Türkiye´nin bu önerisine başta ABD olmak üzere koalisyonu oluşturan hiç bir Ülke olumlu yaklaşmamıştır. Bu sebeple  de Türkiye bu insanların Suriye´de katledilmesine müsaade etmeyerek sınırlarını açmış, insani ve vicdani bir görev olarak da 3,5 milyon civarı Suriyeli mülteciyi kendi sınırları içinde misafir etmek zorunda kalmıştır. Bu öneriye karşı çıkan Ülkelerin insanlıktan yoksun çok çirkin bir oyun içinde oldukları gelinen nokta maalesef teyit etmektedir. Dost gözüken bu ülkelerin Türkiye üzerindeki gerçek niyetlerinin de iyi kavranması gerekmektedir.

 

Türkiye´nin sınır illerinin güvenliğinin sağlanmasında ve Fırat Kalkanının korunmasında Afrin bölgesi kritik önemdedir. Terör örgütlerinin Afrin´de bulunması demek, Kilis ilinin tamamının ve Hatay ilinin büyük bir kısmının terör örgütlerinin ateş menziline girmesi demektir. Ayrıca Türkiye, Afrin ile Kobani´nin bileştirilmesini ve Akdeniz´e Hatay üzerinden çıkılmasını Türkiye düşmanlarının projesi olan ?Kürt ?terör koridorunun? önemli ayağı olarak görmektedir.

 

Bu veriler çerçevesinde Zeytin Dalı operasyonu, adeta bir terör yuvasına dönüşen AFRİN ve çevresinin, DEAŞ - PKK/YPG terör örgütlerinden temizlenmesi ve Kürt-terör koridorunun  önünün kesilmesinin yanı sıra Suriye´nin toprak bütünlüğü için de çok önemli bir hal almaktadır.

 

Bu harekat ile;

  • 10 bin kilometrekarelik bir alanın, teröristlerden temizlenerek ÖSO kontrolüne geçmesi ve bu suretle Suriyeli mülteciler için güvenli bölgeler oluşturularak  evlerine dönmelerinin sağlanması,
  • Türkiye´nin Arap dünyasıyla coğrafi irtibatının kesilme ihtimalini ortadan kaldırmak,
  • Suriye´de, Türkiye´nin Güney sınırlarında oluşturulmaya çalışılan terör devleti veya başka oluşumların önünü keserek Türkiye´nin bekasına yönelik tehditlerin ortadan kaldırılmasının yanı sıra Suriye´nin toprak bütünlüğü ile Türkiye´nin Suriye´ye olan 911 km bir kara sınırlarımızın güvenliğini ve bu suretle de terör örgütleri olan PKK/PYD´NİN ve DEAŞ´IN Amanos Dağları üzerinden Türkiye´ye yaptığı sızmaları önleyerek Fırat Kalkanı´nın güvenliğini ve devamını sağlamak,
  • Bu bölgelerde, ABD ve destekçilerinin terör örgütlerine desteğini önlemek,
  • Afrin ile Kobani´nin birleşmesi ve oradan Akdeniz´e Hatay üzerinden çıkılması Türkiye düşmanlarının projesi olan ?Kürt-terör koridorunun? önemli ayağı olarak görülmektedir. Bu operasyon ile terör örgütleri kanalı ile Türkiye düşmanlarının terör koridoru oluşturarak Akdeniz´e ve buradan da dünyaya açılmasını engellemek,
  • Terör gruplarının bulunduğu bölgelerde, bu terör gruplarının bertaraf edilmesi ile bölgedeki demografik yapının bozulmasının önüne geçerek,  ilgili bölgede yaşamakta olan Suriyeli gerçek toprak sahiplerinin topraklarına geri dönmesinin sağlanması,
  • En önemli unsur olarak da Türkiye, Zeytin dalı operasyonu ile bölgenin demografik yapısını değiştirmek isteyen paravan terör örgütlerini temizleyerek Türkiye´de misafir olarak bulunan Suriyeli mültecilerin tekrar ait oldukları kendi topraklarına Zeytin dalı operasyonundan sonra dönmesinin sağlanması olacaktır.

 

Zaten, terörden temizlenen bölgelere Türkiye tarafından gerekli yardımlar hızla devam etmekte olup, bu yardım ve iyileştirmelerin ardından Suriyeli mültecilerin geri dönüşlerinin hızlandırılması sağlanmaya çalışılmaktadır. Bu geri dönüşlerin olabilmesinin güvenli ve yaşana bilir yerlerin oluşmasının sağlanması ile oluşacağı da bir gerçektir. ABD ve Türkiye düşmanları da Türkiye´nin yapmakta olduğu bu oluşumun önüne geçmek için her türlü manevrayı yapacaklarının da göz ardı edilmemesi gerekmektedir.

 

Türkiye, Suriyeli mültecileri kabul etmesinden dolayı şu ana kadar 30 milyar US DLR civarı bu insanların yaşaya bilmesi için bir harcama yapmıştır. Türkiye 3,5 milyon civarı Suriyeli mültecinin kendi toprakları içinde kalması durumunda bu harcamalarına devam edeceği ve iç güvenliği için de tehlike arz edebileceği kaçınılmaz bir gerçektir. AB ve diğer Dünya ülkeleri verdikleri yardım ve dayanışma sözlerinin de hiç birini tam olarak yerine getirmemiş bu dramın bütün yükünü ve faturasını Türkiye´nin üzerine bilerek yıkmışlardır. Batı toplumu, Türk insanının ve Türkiye´nin inanışından gelen insana verdiği değeri ve vicdana dönük zaafını kullanarak bu hamlelerini yapmışlardır.

 

Bu durumun artık sürdürüle bilir bir durum olmadığı da Devletimizin en yetkili ağzından dile getirilmiştir.

 

Türkiye, Irak ve Suriye´nin toprak bütünlüğüne saygılı olduğunu her ortamda açıkça belirtmektedir. Türkiye yaptığı hamlelerde, kendi toprak bütünlüğü ve bekası ile Irak ve Suriye´nin toprak bütünlüğünü riske sokacak her hangi bir hamle de bulunmamaktadır. Türkiye, Irak ve Suriye´nin toprak bütünlüğü sağlanamadığı takdirde bu bölünmelerin Ortadoğu´daki ve Körfezde bulunan  bütün ülkeleri etkileyeceğini çok iyi bilmektedir. Bu suretle de bölgenin çok büyük bir kaosa sürükleneceğinin de farkındadır.

 

34 sene boyunca terör sarmalı içine sokulan Türkiye´miz bu süre zarfında takribi 40 bin insanını kaybetmiştir. Bu 34 sene boyunca da  terörün 1,2 trilyon dolar civarında da ekonomik kayba neden olduğu hesaplanmaktadır. Bu ekonomik bedel kanser hücresi gibi 34 sene boyunca azar azar Türkiye´yi sömürmüştür.  Türkiye´nin ayağa kalkmasını önlemenin en önemli kozu olarak ABD ve Türkiye düşmanı odaklar tarafından terörün kullanılmış olduğu görülmektedir. 1,2 trilyon dolar şimdiki büyüklüğe göre ekonomik olarak 1,5 Türkiye demektir. Türkiye´yi 34 sene boyunca terör belasını başımıza musallat ederek akıntıya kürek çektiren Türkiye düşmanları ekonomik olarak şu ana kadar hedeflerine ulaştığı görülmektedir.

Artık kanser hücresinin ameliyatla alınması gerekliliği toplumun her kesiminde benimsenmiş olduğu görülmektedir. Savunma Sanayimizin de kısa bir süre içinde ciddi bir noktaya gelerek, ihtiyacımız olan araçların, ürünlerin ve mühimmatların kendi bünyemizde üretilmesi bu operasyonların başarılı olmasındaki en önemli etken olduğunun da unutulmaması gerekir.  Güney sınırlarımızdaki bekamıza yönelik tehditlerin en kısa sürede ortadan kaldırılması gerek ekonomik gerekse insan kayıplarımızın azaltması veya ortadan kaldırılması açısından çok önemlidir.

Bazı vatandaşlarımızın ekonomik olarak bu maliyeti Türkiye nasıl karşılayacak diye düşündükleri görülmektedir. 34 sene boyunca ekonomik olarak buharlaşan 1,2 trilyon doları ve geriye getiremeyeceğimiz 40 bin vatandaşımızı düşünerek bu muhakemeyi yapmalarında fayda vardır.

Ayrıca Doğu Akdeniz havzasında 1,5 trilyon dolar civarı doğalgaz ve petrol yatakları olduğu belirtilmektedir. Akdeniz´e terör örgütleri ile inmek isteyen odaklar eğer 15 temmuz darbe girişimin de başarılı olsalar idi, şu anda Doğu Akdeniz´deki enerji yataklarının üstüne çoktan oturmuş olacaklardı.  

 

Bu saldırılardan ve belalardan ancak ve ancak birlik ve beraberlik içinde olduğumuz müddetçe çıkabileceğimizden de kimsenin kuşkusu olmasın. Tabi ki yerli ve milli olarak memleketimizin her konudaki menfaatlerini her yerde en üst seviyede tutmak ve savunmak kaydı ile.