Yalçın ARAL


TÜRK TOPLUMUNUN DEĞER YARGISI , YARDIM VE DAYANIŞMA RUHU!

Türk Toplumunun değer yargılarının en önemlisi yardım ve dayanışmadır. Toplumumuz zor zamanlarında birlik ve beraberliğini pekiştirmek için dayanışma ruhunu her zaman ön plana çıkarmıştır.


 

 

Türk Toplumunun değer yargılarının en önemlisi yardım ve dayanışmadır. Toplumumuz zor zamanlarında birlik ve beraberliğini pekiştirmek için dayanışma ruhunu her zaman ön plana çıkarmıştır. Tarihimizde bu duruma çok şahit olmuşuzdur. Tarihini bilmeyen bir toplum ne yaptığını ve kime hizmet ettiğini de bilemez.  Gazi Mustafa Kemal Atatürk sonrası Türkiye’sinde Türk Toplumunun değer yargılarını ortadan kaldırmak için çok ciddi şekilde saldırıların olduğu aşikardır. Hala bu saldırıların Yurt dışı Türkiye düşmanları ve içimizdeki uzantıları tarafından sürdürüldüğünün de atlanmaması gereken bir gerçektir.

 

Türk toplumunun hayatında gerek İslamiyet’i kabulden önce, gerekse sonrasında sosyal yardım ve güvenlik önemli bir yer tutmaktadır. Türk Toplumu, Müslüman olmadan önce gösterdiği toplumsal yardımlaşma ve dayanışmayı, İslamiyet’in kabulünden sonra da fazlası ile göstermiştir.

 

Osmanlılar döneminde dayanışmada en önemli etkili meslek kuruluşu olarak  Ahilik teşkilatını görmekteyiz. Ahilik , Selçuklular döneminde ortaya çıkmış, zaman içinde Anadolu’ya yayılarak, Anadolu’nun  Türkleşmesi ve İslamlaşmasının yanında Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş ve gelişmesinde önemli katkılar sağlayan, dini-ahlaki, askeri, siyasi, sosyal, kültürel ve eğitim amaçlı fonksiyonlar icra eden önemli bir kuruluştur.

 

Türklerin toplumsal hayatında önemli yeri olan diğer sosyal yardım anlayışı  da Vakıf kurumlarında kendini göstermektedir. Sosyal yardım konusunda Selçuklu ve Osmanlı dönemine damgasını vuracak olan Vakıflara , Uygur Türkleri de büyük önem vermiştir. Türkler, İslamiyet’ten çok önce iyilik, dayanışma ve yardım kurumu olan vakıf teşkilatlarına sahip olduklarının da bilinmesi gerekmektedir.

 

Sosyal yardımlaşma ve dayanışma; Bir cemiyeti oluşturan fertlerin ve grupların cemiyetin bütünlüğünü korumak ve bekasını sağlamak amacıyla birbirlerine karşı yaptıkları her türlü maddi ve manevi yardımlar ile dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı cemiyeti oluşturan fertlerin tek amaç etrafında birleşerek mücadele etmesi demektir. Toplum içindeki yardımlaşma ve dayanışma zenginlerin fakirlere maddi ve manevi yardımlarda bulunmaları, tehlike karşısında birleşme ve barış zamanında da uyum içinde yaşamasıyla ölçüle bilinir.

Elbette insanlık tarihinin başlangıcından günümüze tabiat şartlarının ( kıtlık, hastalıklar vs), fertler arası yardımlaşmayı gerekli kılan en temel etken olduğu görüle bilinir. Söz konusu şartlar insanların birbiri ile dayanışma ve yardımlaşma içinde olmasını zaruri kılmıştır. Türk toplumunda hayatın her safhasında sergilenen sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın temelleri Türk tarihinin ilk devirlerine kadar uzanmaktadır. Bu sosyal yardımlaşma ve dayanışma, yaşanan coğrafyanın sunduğu hayat şartlarından ve Türk toplumunun milli karakterinden kaynaklanmaktadır.

 

Zira, yardımlaşma ve dayanışma, cemiyeti dışarıdan gelen tehlikelere karşı korumak için gerekli olan milli bilincin ortaya çıkmasını da sağlamaktadır.

 

Elbette kadim Türk kültüründe yardım geleneği Türklerin İslamiyet’i kabulü ile yardımlaşma anlayışı “Bütün müminler kardeştir.” düsturuyla başka bir boyut kazanmıştır. Nitekim İslam, yardımlaşma dini olarak Yaratıcı tarafından Hz. Peygambere indirilmiştir. Türk kültürünün incelikleri ile birleşen İslam dininde yardımlaşma ve dayanışma farklı bir ivme kazanmıştır. Bu dönemden itibaren ortaya çıkan hayır kurumları, hayratlar, toplumun ilgili diğer yapıları, yardım meselelerini daha sistemli bir hale getirmiştir. Bu yapıların başında yolcuların konaklaması için yapılan han ve kervansaraylar, fakirlerin karnını  doyurması için aşevleri, sadaka taşları ve çeşmeler gelmektedir.

 

Aynı zamanda Selçuklu Devleti’nde “Fütüvvet”, Osmanlı da ise “Ahilik” adını alan esnaf teşkilatları da toplumsal dayanışma ve yardımlaşmanın en güzel örneklerinin sergilendiği kurumlardır. Bu kurumlar esnaflar arasında yardımlaşmayı sağladığı gibi toplumun geneline de sirayet eden bir ruhu yaşatmaktadır. Türk milleti bu ruh ile dünya çapında bir devlet olmayı başarmış ve dünya üzerinde Türk’ün ayak bastığı her mekanda bir iz bırakmıştır. Nitekim Türklerin Orta Doğu , Balkanlar, Kuzey Afrika gibi çeşitli coğrafyalarda yüzyıllar boyunca egemen olması başka bir şekilde açıklanamaz.

 

Hayır kurumlarının toplumun ve hüküm sürülen coğrafyanın tamamına yayıldığı Osmanlı Devleti ağır savaşlar sonucunda yıkılmış, yerine genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştur. Bu zorlu kuruluş ve kurtuluş safhasında Türk milleti birbirine kenetlenmiş ve kuru ekmeğini, bir yudum suyunu diğeri ile paylaşmıştır. Türk Milleti yalnız nefsine değil düşmana dahi merhamet göstermek sureti ile Anzak askerlerinin anılarına konu olmuş ve bu anılarda Türk milletinin merhametinden, yardımseverliğinden övgü ile bahsedilmiştir. Cemiyetini ve ferdini dayanışma ruhu ile besleyen milletimiz bu anlayışını da günümüze dek sürdürmüştür. Öyle ki ötekini ve ötekileştirmeyi söz konusu yardım olduğunda bir tarafa bırakmış, kan, din ve dünya kardeşliği için hem ferdi hem de kurumsal gerekli çabaları göstermiştir.

“İnsanı yaratandan dolayı seviyorum!” cümlesinin büyüklüğü bir daha tescil olduğu ortaya çıkmaktadır.

 

Yardımlaşma ve dayanışma büyük Türk milletinin ruhudur ve üstün karakteridir.  Milletimiz bu ruhtan yüzyıllar boyunca hiç bir şey kaybetmediğini “ Türkiye’nin Milli Dayanışma Kampanyası’na “ verdiği destek ile göstermiştir.

 

En önemlisi Memleketi sevmektir. Bunun içinde sevmeyi sevmek gerekir. Bunun yanında insanın kendisine inanması da önemlidir. Maalesef ilk olarak uygulanan Büyük Şehirlerdeki sokağa çıkma yasağı başlamadan evvel kuyruk olan yerlere dikkat edildiği zaman yoğunluk olan bu yerlerin Tekel Bayileri ile Şarküteri Dükkanları oldukları çok dikkat çekici olarak görülmektedir. İçkinin insanın bağışıklığını virüse karşı düşürdüğü ve bunun yanında da sigaranın da bu hastalığa davetiye çıkardığı bir gerçektir. Ayrıca sokağa çıkma yasağından sonra açık olan benzincilerin büfelerinden tekel maddesi almaya çalışan ciddi bir kesimim olduğu da görülmüştür. Derler ki, “Kendisine saygısı olmayan kişilerin başkalarına da saygısı olmaz!”  Tekel bayilerinin önünde  sıra bekleyen bu kesimin kendilerine saygılarının olduğu iddia edilemez, bunun yanında beraber olduğu kişilere veya ailelerine karşı da sorumluluklarını yerine getirmemelerinin yanında ailelerine, dostlarına ve iş arkadaşlarına da saygılarının olmadığı da maalesef görülmektedir. Kendin hasta olacaksan bari beraber olduğun ailene ve arkadaşlarına bulaştırma diye isyan edenlerdenim! Bu kesimin “Bu benim hayatım, sana ne?” diye bilmesi için öğrenmesi ve bilmesi gereken şeyin “ Başkasının hürriyetinin başladığı yerde  kendi hürriyetinin bittiğidir!” Buna da DEMOKRASİ denmektedir. Kimse kendi düşüncesine göre DEMOKRASİYİ tanımlayamaz! Sosyal medyada virüs ile ilgili çıkan moral bozucu ve enerji emici haberleri yayanlar maalesef ruh sağlığı bozuk, akılları yerinde olmayan ve bu toprağın insanı olduğunu hissedemeyenlerin algı ile doğru olmayan haberleri egoları için topluma dayatmalarıdır.

İç İşleri Bakanı Sayın Soylu’nun açıklamalarında son zamanlarda provokativ paylaşımlar yapan takribi 5.600 hesabın incelendiği bu hesaplardan 2.800 üzerinde uygun olmayan hesap tespit edildiğini  765 şüpheliden 303 kişinin tutuklandığı bilgisinin yanında bu hesapların % 70’inin çeşitli  zaman dilimlerinde FETÖ, DHKP-C , PKK gibi terör örgütleriyle ilintili paylaşım yapan hesaplar ve bu hesapların büyük kısmının da yurt dışı bağlantılı hesaplar olduğuna dikkat çekmiştir.

 

Türkiye’den korona virüs sebebiyle 104 Ülke ve Uluslara arası Kuruluş yardım istemiştir. Türkiye yardım isteyen 34 Ülkeye imkanları çerçevesinde tıbbi yardım ve teknik donanım desteğin de bulunmuştur. Bu ülkelerin içinde refah toplumu olan ABD, İtalya, İspanya, İngiltere gibi ülkelerin yanında Türk Cumhuriyetleri , Libya ve Balkan ülkeleri ve son olarak ta Sudan’a yardım eli uzatılmıştır. “VEREN EL ALAN ELDEN HER ZAMAN ÜSTÜNDÜR.”  ifadeleri çoğu zaman bu gibi durumlarda kullanılır.  

Şunun her zaman bilinmesinde fayda vardır. “ Türkiye’nin ihtiyaçları dışındaki taleplerin yurt dışına yardım olarak gönderildiğidir.” Hiç bir devlet kendi ihtiyacını başkasına göndermez. Bu felsefeyi ilk siyasete giren cahil bir siyasetçi bile bu ince çizgiyi çok iyi bilir.

 

Savunma sanayimiz gibi Sağlık sektörümüzde bu virüs vesilesi ile kendine gelmiş ve ciddi şekilde atılım yapma fırsatı yakalamıştır. Gelecekte sağlık sektörümüz alt yapısı ile Dünyada çok ciddi bir noktaya gelerek hak ettiği pozisyona kavuşacağı da kaçınılmaz bir gerçek olarak görülmektedir.

 

Türkiye’ye menfaatleri doğrultusunda sırt çevirmeye kalkışan Batı, yüzyıllardır her dertte sığındığı Osmanlı’yı unutmuştur. Devlet arşivleri vasıtası ile, doğal afetler ve kıtlıklar başta olmak üzere türlü sıkıntılarda Osmanlının nasıl duyarlılık sergilediğini tekrar hatırlamakta fayda vardır; Avrupa geçmişte savaş, açlık, hastalık, doğal afet gibi dönemleri yaşadı. Avrupa’nın zor dönemlerinde yardım geleneği bulunan Osmanlı her zaman elini uzattı. Avrupa dedelerinin çaresizliğine çare olan Osmanlı Devleti’nin torunları olan Türk Milleti’ne teşekkür etmeleri gerekirken çeşitli siyasi manevralarla Türkiye’ye karşı hamleler yapacak kadar ileri gittikleri de görülmektedir.

 

Uzun yıllar üç kıtada dünyaya hükmeden Osmanlı Devleti, büyük devlet olma özelliğine adalet ve iyiliksever anlayışı ile ulaşmıştır. Osmanlı Devleti bu hoşgörü anlayışını sadece kendi halkına değil, diğer milletlere ve devletlere de göstermiştir. Osmanlı devleti, bugün Türkiye’ye açıktan yaptırım yapmaya çalışan ve Avrupa’da İslam fobi ve Türk fobi gibi kavramlarla hoş olmayan uygulamalara imza atan başta Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, Hollanda, İsveç gibi ülkelere ve ABD’YE değişik zamanlarda muhtelif konularda yardımlar yapmıştır. Avrupa ülkeleri bugün Türk halkına ve Türkiye’ye bu uygulamaları yaparken tarihte, Türk Devleti’nin kendilerine zor zamanlarda yaptığı yardımları unutmuşa veya unutturulmaya çalışıldığı görülmektedir.

 

Osmanlı İmparatorluğu’nun bir şiarı vardır; Dünyanın neresinde kıtlık varsa özellikle geçimini ziraatla temin eden ülkelere yardımda bulunur. İlla ki bir yardım talebi gelmesini de beklemeden. Koruyucu bir yapısı vardır. İmparatorluk olarak kendisini gerek Avrupa gerek Orta Doğu ve Afrika topraklarından mesul tutardı. Yardım ihtiyacını tespit ederse büyük devlet olmanın şiarıyla hareket ederdi. Bu yardımlar sadece maddi olmazdı. Gerek askeri, gerekirse de sözlü yardım da bulunurdu. Bunlara örnek olarak, Macaristan Kralı ve İsveç Kralı Demirbaş Şarl’ın Osmanlıya sığındığında. Fransa Kralı  Fransuva, Kutsal Roma Cermen İmparatoru Şarlken’e esir düştüğünde İmparator’a “ Bu devirde kral esir almak caiz değildir. Ya kralı bırakırsın ya da gerekeni yaparım!” şeklinde Osmanlı Padişahının haber gönderdiği de görülmektedir.

Osmanlı ötekini ve ötekileşmeyi söz konusu yardım olduğunda bir tarafa bırakmış, kan, din ve dünya kardeşliği için Padişahlar ferdi olarak Osmanlının da kurumsal olarak gerekli çabaları gösterdiği görülmektedir.

 

Osmanlı’nın Avrupa Ülkelerine yaptığı yardımlardan önemlileri;

 

  1. Fransa Kralı’nı esaretten Kanuni kurtardı;

1519 yılında Alman İmparatoru olan İspanya Kralı Şarklen’in ihtirasları sonucu Fransa ile Almanya arasında savaş çıkmasına neden olmuştu. Savaşı kaybeden Fransa Kralı 1. Fransuva Şarklen’e esir düşmüştü. Fransuva, Annesi Luiz Dö Savua vasıtasıyla Osmanlı Hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman’dan yardım istemişti. Yardım teklifini kabul eden Padişah, Kral Şarklen’e esir kralın bırakılması konusunda mektup yazmış ve 1526 yılında Mohaç seferine çıkmıştır. Bu suretle aynı yıl Fransa Kralı serbest kalması ile Fransa parçalanmaktan ve istiladan kurtulmuştur.

  1. İsveç Kralının kurtarılması ve İsveç’in kıtlık döneminde Osmanlının yetişmesi;

İsveç Kralı 12. Şarl 1707 yılında Rusya’ya savaş açtı. Rus Çarı Deli Petro’nun ordusu karşısında ağır bir yenilgi aldı. Bu mağlubiyetin ardından İsveç Kralı ve ordusu Osmanlıya ait olan Özi Kalesine sığınmaya çalıştı. Özi muhafızı Abdurrahman Paşa ancak Kralı ve 2.000 askerin Osmanlı topraklarına girişini kabul etti. Kral daha sonra günümüzdeki Moldova’ya bağlı Bender şehrine geçerek orada ikamet etmiştir. Bender’de 4 yıl kalan İsveç kralı siyasetini buradan sürdürdü. 1 yıl kadar da Dimetoka’da kalan kralın  Osmanlı topraklarındaki ikameti uluslararası bir sorun haline gelmeye başlamış bu durum üzerine Osmanlı Devleti Demirbaş Şarl’a ya ülkesine dönmesini ya da Osmanlı vatandaşlığına geçmesini teklif etmiştir. Prut savaşından ve Rusya ile yapılan anlaşmadan sonra, bu teklif üzerine Kral 600 kişilik bir Osmanlı askeri birliği ile ülkesine kadar götürülmüştür. Ülkesine dönen Kral İsveç’e dönünce yine Kral olmuştur. Demirbaş Şarl’ın Osmanlı topraklarında kaldığı süre içindeki tüm masrafları Osmanlı Devleti tarafından karşılanmıştı. Osmanlı Demirbaş’ına kayıtlı olan , Demirbaş Şarl’a o günün parası ile toplam 2 milyon akçe harcamıştır.

25 Şubat 1711 Osmanlı Rus Savaşı’nın başlangıcıdır. Baltacı Mehmet Paşa 1711 Prut Savaşını kazanmış ve Rusya barış yapmak zorunda kalmıştır. Rus tarafı bu barışta Osmanlının her türlü talebini kabul etmiştir. Bunun üzerine Prut anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmaya göre Rusya’nın takip ettiği İsveç Kralı 12. Demirbaş Şarl ülkesine serbestçe dönebilmesi sağlanmıştır. Bu suretle bir krala yaraşır şekilde 5 yıl boyunca Osmanlı Devletinde ikamet eden kral ülkesine dönerken de önemli hediyelerle gönderilmiştir. Demirbaş Şarl ülkesine dönmeden önce kaldığı süre içindeki masraflar karşılığı Osmanlıya ödenmek üzere bir senet imzalamıştır. Ancak bu senedin karşılığı da Osmanlı tarafından uzun zaman tahsil edilememiştir. 1738 yılında İsveç krallığı Demirbaş Şarl’dan kaynaklanan borcun bir kısmını gemi ve askeri mühimmat olarak Osmanlı Devletine ödemiştir.

 

Ayrıca 1876 yılında İsveç’e kıtlık sebebiyle buğday gönderilmiştir.

 

  1. İngiltere’nin zor zamanında Osmanlı destek olmuştur;

İngiltere’de 19. Yüzyılın başlarında vuku bulan ve şiddetli İngiliz halkını büyük sıkıntılara uğratan kıtlık sebebiyle, Osmanlı padişahı 3. Selim tarafından İngiltere’ye buğday desteği verilmiştir.

 

Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti de 1947 yılında İngiltere’de selden zarar görenlere de yardım etmiştir.

 

  1. İrlanda’ya gıda yardımı;

Osmanlı Devleti bir başka ada devleti olan İrlanda’ya, çektiği kıtlık sebebiyle 1847 yılında Sultan Abdülmecid’in emriyle yardım göndermiştir.

 

1845’lerde Avrupa’nın çoğu memleketlerinde olduğu gibi İrlanda’da da büyük bir kıtlık yaşanıyordu. Bu kıtlık, İrlanda tarihinin en mühim hadiselerindendir. Bu kıtlık, “Patates Kıtlığı” diye anılır. Zira İrlanda’nın temel gıdası olarak bilinen patateslerin, Amerika’dan sızan veya sızdırılan phytoptera infestans adlı zehirli bir mikroskobik mantardan mahsullerin zehirlenmesi üzerine çıkmıştır. Bu sebepten 1845’te mahsulün üçte biri yok olmuştur. Ertesi sene bu kayıp % 90’a ulaşmıştır

Aç halk, tohumları yemek zorunda kalınca, 1847 kıtlığın zirve yılı olduğu görülmüştür. Kıtlık 1851’de bitti ise de, 1 milyon civarı  İrlandalının açlıktan ölümüne ve 2 milyon civarı İrlandalının ‘da Amerika’ya göç etmesine neden olmuştur. Böylece 8 milyonluk nüfus 5 milyona gerilemiştir. Muhacirler de bir daha geri dönmemişlerdir; ama geride hüzünlü hikaye ve hatıralar bırakmışlardır.

Kendisinden böyle bir talepte bulunulmadığı halde, cömert ve müşfik Osmanlı padişahı Sultan Abdülmecid, İrlanda’ya 10 bin pound göndermeyi kararlaştırmıştır. Bu , Osmanlılara dünya çağında itibar kazandıran büyük bir jestti.

İngiltere o devirde dünyanın en zengin memleketlerinden birisi olduğu halde, Kraliçe Victoria bile, İrlandalı tebaasına Sultan’dan cömert davranmamış; sadece 2 bin pound vermişti. Üstelik Londra, itibarını korumak adına, Osmanlı hükümetinden, yardımın bin pounda indirilmesini istemiştir. Bunun üzerine padişah, bin pound ilaveten, erzak, ilaç ve tohum dolu üç yelkenli gemi göndermiştir. O zamanki nakdi yardımın Osmanlı parasıyla 1.000 altın değerinde olduğu belirtilmektedir.

O zamanlar İrlanda, Büyük Britanya’nın sömürgesi pozisyonunda idi. İngiliz hükümeti, Osmanlı yardım gemilerinin Dublin limanına yanaşmasına müsaade etmedi. Bunun üzerine gemiler 30 mil uzaktaki Drogheda limanına yanaştı. Yükünü burada indirdi. Bu yardım pek çok İrlandalıyı mutlak ölümden kurtarmıştır. Hala Drogheda (eski) Belediye binasında Türklere “şükran plaketi” asılı durmaktadır. Ayrıca Osmanlının açlıktan kurtardığı Drogheda halkı şehrin simgesini “ay yıldız” yapmıştır. Hatta Drogheda United takım amblemi de yine ay yıldızdır.

Osmanlı hükümetinin, 4.000 km uzaktaki fakir bir beldeye, üstelik kendi dininden olmayan insanlara yardım elini uzatması nasıl tarihte benzerine az rastlanacak derecede alicenaplık ise; İngiliz hükümetinin, kendi hakimiyeti altındaki beldeye yardımı engellemesi de , o nispette hayret vericidir.

Ayrıca Amerika kaynaklı zahirli mantardan dolayı kıtlığın yaşanması ve halkın bir kısmının (2 milyon) Amerika’ya göç etmesi ve İngiltere’nin sömürgesi konumunda olan İrlanda’ya gerekli yardımı yapmamasının yanında yapılan yardımlara da engel olmaya çalışması çok düşündürücüdür! Ayrıca bu dönemlerde İngiltere’nin Globalci Para Lobisinin güdümünde olduğunu da atlamamak gerekir.  Hiç bir şey tesadüf değildir!

 

İrlanda’nın ileri gelenleri bunun üzerine padişaha 1847 yılında bir teşekkür mektubu göndermiştir.

 

Bir rivayete göre de, Türk şair ve diplomat Yahya Kemal Beyatlı, 1923 Lozan Müzakereleri sırasında Avrupalı delegelerin menfi tavırlarına mukabil, İrlandalı bir delegenin Türk heyetini desteklemesine hayret etmiş; fırsat bulup sebebini sorduğunda, “Benim gibi her İrlandalı buna mecburdur. Biz açlık ve kıtlıktan kırılıp, ölümle boğuşurken diğer Avrupalılardan hiç bir yardım ve destek görmedik. Ama sizin atalarınız, yardım olarak bize hem para, hem de gemiler dolusu erzak gönderdiler. Bu sayede, çok sayıda İrlandalı hayatta kaldı. O zor günlerde bize insanca uzanan eli unutamayız.” Diye cevap verdiğini belirtir.

İyilik yap denize at diye boş yere denmemektedir.

 

  1. Fransa’daki selzedelere yardım;

Fransa’da 1856 yılında meydana gelen nehir taşkınlarıyla mağdur olan selzedeler için Sultan Abdülmecid harekete geçerek

Fransız vatandaşlarına yardımda bulunmuştur.

  1. Almanya’daki sel felaketine yardım;

Osmanlı Devleti 1890 Kasım ayında Almanya’daki Saale Nehri’nin taşmasıyla büyük zarar gören ahaliye, Sultan 2. Abdülhamid’in emriyle ciddi bir para yardımı yapılmıştır.

Bunun üzerine Almanya hükümeti yardımdan 5 ay sonra 15 Nisan 1891 tarihinde Osmanlı Devletine minnettarlığını belirterek mektupla teşekkür etmiştir.

  1. Yorgun Hollanda’ya para yardımı;

Hollanda’da Birinci Dünya Savaşı sırasında gerçekleşen sel felaketi nedeniyle Hollanda halkı perişan olmuştu.

Hollanda’da mağdur olan halka, Osmanlı Devleti’nin zorlu savaş koşullarında olmasına rağmen para yardımında bulunmuştur.

  1. Osmanlı İtalya’daki volkan patlamasında imdada yetişti;

Osmanlı Devleti’nin yardım ettiği ülkelerden biride İtalya’dır.

İtalya’nın Sicilya bölgesinde meydana gelen volkan patlamasında mağdur olanlar için Padişah Sultan 2. Abdülhamid’in öncülük ettiği bir yardım kampanyası düzenlenmiştir.

  1. En güvenli Osmanlı Devleti;

15. yüzyıldan bu yana Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye, etnik, din, mezhep, cinsiyet ayırımı gözetmeksizin milyonlarca sığınmacıya kucak aşmıştır.

            * Osmanlı’ya sığınan ilk halklardan biri Musevilerdir.1492’den itibaren İspanya ve Portekiz’den çıkarılan Museviler, Osmanlı’yı sığınabilecekleri güvenli bir “liman” olarak görmüşlerdir.  

  1. Amerika’daki sel felaketine ilk yardım Osmanlı’dan;

28 Mayıs 1889 yılında Amerika’nın maruz kaldığı ve o devrin gazetelerinde “Yüzyılın en büyük felaketi” olarak vasıflandırılan Johnstown Sel Felaketi’nin ardından Sulan 2. Abdülhamit Han bölgeye yardım göndermiştir. Amerika’da ağır hasara sebep olan sel felaketini haber alan Osmanlı, felaketin ardından Amerika’ya yardım eden ilk devlet olmuştur.

  1. AÇE Sultanlığına Kanuni’den yardım;

15. asrın sonlarında Endonezya’da kurulan Açe Sultanlığı, coğrafi keşifler ile birlikte Portekizler ‘in saldırısına uğradı. Stratejik konumu gereği önemli olan Sultanlık, Hilafet makamı olarak tanıdığı Osmanlı Devleti’nden yardım istedi. Bölgenin güvenliğinin sağlanması ve Müslümanlığın yayılması için uğraşan Kanuni Sultan Süleyman Han, Açe’ye ilk yardımı yapan padişah oldu. Açe’ye yardımlar Kanuni devrinden sonra da devam etmiştir.

      12) Macaristan’a yardım;

1715-1718 savaşları döneminde Avusturya’ya karşı mücadele eden Macarlar’ın lideri Rakoczi Ference’e Osmanlı yardım etmiştir. Ancak Avusturya’nın galip gelmesi üzerine Macarlar Osmanlı İmparatorluğu’na sığınmışlardır.

 

 

Bu salgının etkisiyle aynı zamanda küresel çapta ciddi bir şekilde SOSYO EKONOMİK bir kriz ile de karşı karşıya olduğumuz da bir gerçektir. Bu kriz bütün dünya ülkelerini az veya çok etkileyecektir. Bizim şansımız böyle krizlere gerek psikolojik gerekse de toplum olarak hazır olmamızdır. Böyle krizlere hazırlıklı olmayan veya kendilerini güvende zannederek, kendilerine bir şey olamaz şeklinde bir psikolojiye sahip olan toplumların çok ağır bedel ödeyecekleri de ortadadır. Bizim sağlık sistemimizde yoğun bakımlar zaten yoğundur! Şimdi ki yoğunluğa da alışıktırlar. Ama refah toplumunda bu yoğunluğa hazır olmayan bir sağlık sitemi bulunmaktadır.   

 

Dayanışma ve yardım konusun da toplumumuzun değer yargılarına yönelik saldırıların olduğu görülmektedir. Türk Toplumunun en önemli değer yargılarından biri olan Yardımlaşma ve Dayanışma olgusunu ortadan kaldırmak için yurt dışı destekli saldırıların hala devam etmekte olduğu görülmektedir. Maalesef bu saldırıların toplumumuz içinde değer yargılarını kaybetmiş kişiler tarafından desteklenerek  bu kesimlerin maşa olarak kullanılması da kabul edilir bir durum hiç değildir.

Eğer, “Bir toplum değer yargılarını kaybetmiş ise Toplum diye bir olgudan bahsedilemez.” Refah toplumu diye adlandırılan Batı tolumun da maalesef bu durumu görmekteyiz. Refah toplumu denilen Batı toplumundaki Yaşlı Bakım Evlerinde yaşlıların ölü olarak bulunması zaten bu durumu maalesef teyit etmektedir. ABD tarafından yapılan açıklamada “Virüs ölümlerinin beşte birinin, Yaşlı Bakım Evlerinde kalan 6.900 kişinin KOVİD-19’dan hayatını kaybettiği.” açıklanmıştır. Bu açıklama insanların tüylerini ürpertmektedir!

 

Dayanışma çerçevesinde, Hükümetin ön ayak olarak başlattığı yardım kampanyası olan  Türkiye’nin Milli Dayanışma Kampanyası’na yapılan bağışlar ve bunun yanın da her kesimden vatandaşlarımızın gerek hastanelerimizin eksiği konusunda gerekse de  ihtiyacı olan vatandaşlarımıza gerekli yardımlarını bu dayanışma ruhu çerçevesinde fazlası ile yerine getirilmek istemesinin fazlası ile yaşandığının da bilinmesi gerekir. Bu durum dzaten şaşırtmamaktadır. Toplumu şaşırtan asıl durumun; Bu kampanyalara muhalif olarak karşı çıkan ve bu dayanışma ruhunu kaybedenlerin davranışları olduğunun bilinmesi gerekmektedir.

 

Ayrıca şu konunun çok iyi bilinmesi gerekir; Devletin açıkladığı yardım kampanyaları çerçevesinde organize olunması gerekmektedir. Yardım toplama ile ilgili gerekli kanun ve yönetmeliklerimiz mevcuttur, bütün kurumların ve bireylerin ilgili kanunlara uymaları gerekmektedir. Devlette ikilik olamaz! Kanunlarımızda açık ve nettir! Hükümet   ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi arasında yardım toplama konusunda ortaya çıkan sorunu Almanya’nın devlet yayın organlarında dillendirilmesi bunun “İstanbul ile Ankara kavga halinde” şeklinde dinleyicilerine aktarması Türkiye’nin nasıl bir kumpas içinde olunduğunun idraki gerekmektedir. Yardım toplama konusunda Kanunlarımız açık ve net iken buna uymayan İstanbul Büyükşehir Belediyesinin ne yapmak istediği anlaşılır gibi değildir! Akılları acaba sorusu ciddi şekilde kurcalamaktadır! Türkiye’ye her yönden saldırılırken bu kadar hassas bir konuda kanunlarımızı hiçe sayarak hareket edilmeye ve Yurt dışı Türkiye düşmanlarının ekmeğine yağ sürülmeye çalışılması da kabul edilir bir durum hiç değildir. Bu iş HDP’ye bağlı belediyelerin kendi kafalarına göre PKK’ya para toplamasına benzediğini, bunun yanında kanunlarımızı hiçe sayarak önceden izin almadan kendi kafalarına göre Türk toplumunun en önemli değer yargısı olan dayanışma ruhuna da ciddi bir sabotaj olarak görülmesi gerekmektedir. Bu hamle maalesef toplumu ikiye bölerek çatlak yaratmak hamlesi olarak da algılanmaktadır. Bu çatlaktan da Almanya’nın yaptığı gibi Yurt Dışı Türkiye düşmanlarının saldırılarına maruz kalmamıza  neden olmaktadır!

 

Zaten sosyal medya platformunda, doğru olmayan haberler yaymak isteyen yurt dışı kaynaklı bir sürü hesabın olduğu zaten ortadayken, böyle bir tablo ortaya çıkarmaya çalışmak  çok düşündürücü olduğu kadar hoş bir tabloda değildir.

 

Refah toplumu denen başta Fransa  olmak üzere Batı ülkeleri de, Türkiye’nin gittiği yoldan giderek gerek toplumu virüs karşısında birleştire bilmek gerekse de toplumlarında yardımlaşma ruhunu pekiştirmek için Türkiye gibi yardım kampanyaları başlatarak hamle yapmakta oldukları görülmektedir. Batı toplumunda bu hamlenin çıktısının ne olduğunu da görülecektir! Refah toplumu denen bu batı toplumunda yaşlıların bakım evlerinde gerek Avrupa Ülkelerinde gerekse de ABD’DE  ölü olarak bulunması bu toplumun dayanışma ve yardım ile ilgili değerlerinden ne kadar uzak olduğunu maalesef teyit etmektedir.

 

Şunun bilinmesi gerekir ki, zamanın ruhu insanları değiştirecektir. Kendi yarattığımız teknolojiye kul olmaya doğru hızla gitmekteyiz. Refah toplumu denen batı toplumunda görüldüğü üzere dünya insanlıktan ayrılma yolunda çok hızlı yol almakta olduğu görülmektedir. Tabiatla kavga edilemeyeceğinin bilinmesi  gerekir, insanlar unutkandır ve çok kaynak tüketmektedirler.

Bu virüsün getirisi olarak gıda sorunu önemli bir konu olarak dünya gündeminde ilk sıraya yerleşecektir. Şunu da bilmemiz gerekir İstanbul’a gelen gıdanın 4te biri çöp olduğunu atlamamak gerekir.

İnsanın doğasında vardır. “Sınanan her insan arıza çıkarır!” Toplumumuzun enerjisi de şu an Koronavirüs ile harcatılmaktadır.  Bunun yanında İç Siyasetle de kalan enerjimizin harcatılmak istendiği görülmektedir. Bu suretle hem dayanışma ve yardımlaşma olan değer yargılarımızdan kopmamız istenmekte hem de toplumumuzu demoralize etmenin peşinde olunduğu görülmektedir.

 

Hata yapmak ve yapılanları sineye çekmek yerine bundan sonra içimizdeki ve dünyada ki kötü niyetlileri tespit ederek ayıklamak gerekmektedir. Çünkü gerek yurt dışındaki gerekse de yurt içindeki kötü niyetliler ne dünyanın nede Ülkemizin iyi bir noktaya gelmesini istememektedirler.

 

Komşuda yangın varsa, yerimizde oturamayacağımızın bilinmesi gerekir. Virüs ile mücadele dünya genelinde top yekûn mücadeleyi gerektirmektedir. Bu virüs çevremizde veya diğer dünya ülkelerinde bitirilmediği sürece bu virüsü Türkiye’den soyutlamanın söz konusunun olamayacağının da çok iyi bilinmesi gerekir.

 

Refah Toplumu denilen İtalya, İspanya, İngiltere ve ABD’ye ve talebi olan toplam 34 ülkeye yardım için sağlık malzemesi gönderilmesi Türk Toplumunun karakterini göstermektedir.

 

ABD’nin Türkiye’den maske, eldiven, ceset torbası ve ihtiyaçları olan başka sağlık malzemelerini istemesi Türkiye’nin sağlıkta bulunduğu durumu veya geldiği noktayı açıkça göstermektedir. Türkiye bu süreci en iyi şekilde yürütürken ve bu istatistiki rakamlarla da teyit edilirken, ABD’DE “ Türkiye’nin yaptıkları New York’a örnek olabilir mi?” şeklinde gazetelerde manşet atılırken! Virüs konusunda Türkiye’yi karalamak neye hizmet etmektedir? Ayrıca Dünya Sağlık Örgütü tarafından “ Yanıltıcı haberlere itibar edilmemesi!” uyarısı da yapılırken, Virüs üzerinden Yurt dışı Türkiye düşmanlarının ve içimizdeki uzantılarının  Türkiye’ye karşı doğru olmayan bilgilerle karalama kampanyası yarışına girmeleri de ürkütücü olduğu kadar da kabul edilemez bir durumdur.

Türkiye’nin Refah Toplumuna yardım etmesini hazmedemeyen bu zihniyet, hayal ettikleri bir dünyanın olmadığını fark etmeleri ile ciddi bir bunalıma girmeleri kaçınılmaz görülmektedir.

Bunun yanında, Refah toplumlarını hayal eden bu kesimin abilerinin yaşadıklarından ve kendilerinin hayallerinde yaşattıkları bir dünyanın olmadığını fark etmeleri ile hayallerinin yok olmasını kaldıramayan bu kesim ciddi bir psikolojik stres içine girdiklerini de atlamamak gerekir. Maalesef bu kesim hayallerini kaybettiği için daha da hırçınlaşacakları da bir gerçektir. “ İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar!” felsefesinin  yani kendi kafalarında yarattıkları dünyanın ve hayallerinin yıkılarak sonuna gelmeleri bu kesimi ciddi şekilde hırpalamaktadır. Kafalarında oluşturdukları ve yarattıkları dünyanın boyası dökülünce korkularından gerçeklerle yüz yüze gelememektedirler. Refah toplumunun virüsten dolayı bulunduğu durum bu kesimde ciddi bir travmaya neden olduğu da bir gerçektir.

 

Bu kesimden kendini kaybedenlerin, maalesef hoş olmayan çıktılarına şimdiden karşılaşmaktayız!

Bir TV kanalında “ VİRÜSE YAKALANANLARI İTLAF EDERİM!” diye bilen bir zihniyet ile mücadele ederken bir de KORONA VİRÜS ile mücadele edilmektedir. Bu tip söylemlerin kabul edilir bir tarafı da yoktur. Sosyal medyada doğru olmayan haberleri yayanların ve bunlara alet olanların ve bu tip davranış bozukluğu gösteren kimselerin davranışlarının TERÖR ile aynı derecede olduğunun bilinmesi gerekir. Ha terörü desteklemişsin ha da Dünyada virüs konusunda alınan tedbirlerden dolayı diğer ülkelerden pozitif yönde ayrıştığımız bir ortamda bunları görmezlikten gelerek sağlık hizmetlerinde Türkiye’nin karalanmaya çalışılması da bir SOSYAL TERÖRDÜR. Bu konunun TERÖRÜN başka bir versiyonu olarak değerlendirilmesi ve buna göre gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir. Bu davranış ve söylemler ne bir basın özgürlüğüdür nede bir özgürlük meselesidir. Gerçek olmayan kötü haberin yayılma hızının iyi habere nazaran çok hızlı olduğu gerçeği doğrultusunda hareket edilmesin de her zaman fayda vardır. Kanun Koyucularında bu gerçekler çerçevesinde kanunlarımızı düzenlemeleri gerekir ki Yurt dışı destekli bu çeşit saldırılar karşısında Türkiye’mizi koruyarak çürük elmaları ayırt edebilelim.

 

Türk milletinin en büyük gücünün birlik ve beraberlik olduğunu unutmamak gerekir. Bu gücüde kimse bu toplumun elinden ne alabilir ne de körelte bilir.