Yalçın ARAL


SURİYE’DEKİ SAVAŞ VE İDLİB OLAYLARI!

Dünyada Koronavirüs (KOVİD-19) olayı ortaya çıktığından beri Suriye konusunun yanında Suriyelilerin Türkiye üzerinden Avrupa Ülkelerine göç haberleri ve yorumları gündem dışı kalarak değerini kaybettiği görülmektedir.


Dünyada Koronavirüs (KOVİD-19) olayı ortaya çıktığından beri Suriye konusunun yanında Suriyelilerin Türkiye üzerinden Avrupa Ülkelerine göç haberleri ve yorumları gündem dışı kalarak değerini kaybettiği görülmektedir.

Suriye’de durum değerlendirmesi yapmadan önce, Suriye’nin İdlib bölgesinde şehit edilen 33 askerlerimizin olayı zamanına kadarki gelişmelere bir göz atmakta fayda vardır.

  • Trump ve Putin 2019 Ekim ayı başlarında Helsinki’de yaptıkları görüşme sonrasında yapılan açıklamada, küresel siyasi gelişmelerin ve enerji piyasalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundukları belirtildi.
  • İranlı General Kasım Süleymani’nin 3 ocak 2020 tarihinde ABD’liler tarafından öldürülmesi,
  • İdlib’de askerlerimize 2020 Şubat sonlarına doğru yapılan saldırı sonucu 33 askerimizin şehit edilmesi olayının, Koronavirüs (KOVİD-19) salgınının başlamasından sonra bu olayın gerçekleştirilmesi de çok düşünülmesi gereken bir durum olduğunun altını çizmek gerekir.

Dünyada hiç bir şeyin tesadüf olmadığı gerçeği ile olan olayları değerlendirmekte her zaman fayda vardır. 

Suriye’de Türk askerlerine yapılan saldırı sonrası Türk ordusunun misli ile karşılık vererek çok ciddi şekilde Suriye ordusuna ve onları destekleyen İran destekli Şii milis kuvvetlerine zayiat verdirdikleri görülmektedir.  Bir taraftan da İsrail kendi sınırlarına yakın Suriye sınırları içinde bulunan Şii milis guruplarına karşı saldırılar göz önüne alındığı zaman ve İran’ın ülke dışındaki askeri-istihbari operasyonlarından sorumlu Kudüs Gücü’nün Komutanlığını yürüten İranlı General Kasım Süleymani’nin 3 Ocak 2020 tarihinde ABD’liler tarafından öldürülmesinden sonra İran nüfusunun bölgede azaltılmasına yönelik başlatılan ve İran’a bağlı Şii milislerin ve gurupların bölgeden temizlenmesi operasyonunun Türkiye’ye ihale edilmek istendiği görülmektedir. Büyük ihtimalle Trump ve Putin’in  Helsinki görüşmesinde bu konunun masa da olduğu ve İran’ın bölgeden çıkarılması ve Suriye rejimi üzerindeki İran etkisinin azaltılması konusunda mutabakata varmış oldukları büyük ihtimal olarak ortada durmaktadır.  Bir taraftan İsrail kendi sınırları etrafındaki Şii milislere karşı imha harekatları yaparken diğer taraftan Türk Askerlerinin şehit edilmesi ve karşılığında Türkiye’nin misillemesi ile Suriye ordusunun ve İran uzantılı Şii milislerin bertaraf edilmesinin boş bir hamle olarak algılanmaması gerekir. Zaten ABD uzantılı Batının devamlı İran ile Türkiye’yi savaştırmanın peşinde olduğunun da atlanmaması gerekir.

Koronavirüs ile ilgili batı basınında sebepleri ile ilgili yazılan ve çizilenler değerlendirildiği zaman, zamanlamanın ve İran’daki bu koronavirüs salgınının hemen derinleşmesinin ardından İran’ın hareket edemeyecek noktaya geldiği veya getirildiği görülmektedir. İran koronavirüs nedeni ile IMF’den borç para istemesi de İran’ın ekonomik olarak hangi noktaya getirildiğinin veya geldiğinin teyidi olarak görülmesi gerekmektedir.

Siyonist protokollerinde; “Eğer bir devlet kendini, kendi içindeki krizlerle tüketirse, ya da kendi içindeki ihtilaflar onu dış düşmanlar karşısında zayıflatırsa, telafi edilemeyecek kayıplara uğramış ve bizim hakimiyetimiz altına girmiş demektir. Tamamıyla bizim ellerimizde olan Sermaye Despotluğu, ona saman çöpü uzatır. İster istemez çöpe sarılacaktır, aksi takdirde tamamen dibe vurur.” Eski Türkiye’de olduğu üzere bu uzatılacak çöpün IMF olduğunu 2019 yılı ocak ayında “IMF’NİN GERÇEK YÜZÜ VE IMF GERÇEĞİ” başlıklı yazımda teferruatlı olarak belirtmiştim. İran’ın İMF’YE muhtaç bırakılması da  bu oyunun bir parçası olduğunun bilinmesinde fayda vardır. Batı, boş yere bizi Ekonomik olarak sıkıştırarak IMF’ye muhtaç bırakmak istememektedir. İçimizde Türkiye IMF’YE muhtaç şekilde söylem yapanlarda, ya bilerek yada Eski Türkiye’deki rant ekonomisini özlediklerinden dolayı kendi çıkarları için yaptıklarını bilmeleri gerekir. Daha önceki yazılarımda bu konulara çok değinmiştim.

Ayrıca Sayın Başkanımız İran’ın Ruhani Lideri ile Suriye konusunu görüşmesinde İran tarafının “yalnız görüşelim” yani Rus ‘ya olmadan görüşelim mesajını iletmesi çok şeyleri ifade ettiğinin atlanmaması gerekir. 

Şu an Avrupa’nın ;

  • Bir taraftan, Türkiye’nin göçmenlere “açık kapı politikası” uygulayacağı haberini duyurması ile sınırlarından isteyen göçmenlere istedikleri ülkeye gitmelerine izin vererek onları engellememesi ile Avrupa Ülkelerine doğru oluşan göç krizi ile boğuşurken,
  • Diğer taraftan, koronavirüs (KOVİD-19) ile uğraşmaya başlamasının tesadüf olduğunun düşünülmemesi gerekir.

Türkiye göçmenlere yönelik açık kapı politikası hamlesi ile Avrupa’nın ve Batının TÜRKİYE üzerindeki oyununu bozmakla beraber başta Avrupa olmak üzere dünyada yaşanan koronavirüs kaosuna başka bir boyut getirmiştir.

Avrupa bu hamlelerle iki taraftan kuşatılarak ekonomisinin Çin gibi darbe alınmasının istendiği görülmektedir. Daha bu günlerin, Avrupa Ülkelerinin iyi günleri olarak görülmesinde fayda vardır.

Avrupa’ya ekonomik olarak darbelerin iki taraftan geldiği göz önüne alındığı zaman en büyük zararı gerek ekonomik gerekse de siyasi olarak Avrupa Birliğini ayakta tutmak isteyen AB’nin bel kemiği durumundaki Almanya’nın göreceği aşikardır. Bu iki olay gerek ekonomik gerekse de siyasi olarak başta AB’yi ve Avrupa’yı çökertebilecek güce sahip olduğunun bilincinde olunması gerekmektedir.

 

Evvelki yazılarımda, Avrupa Ülkelerini dünyanın en güvensiz ülkeleri olma potansiyelini taşıdığını ve Çin’den sonrada ekonomik olarak sıranın Avrupa da olduğunu da belirtmiştim. Bu iki olayda bu durumu maalesef teyit etmektedir. Koronovirüsün gelişmeleri de bu durumu teyit etmektedir. Avrupa’dan  sonra virüsün merkezinin Ulusalcıların kontrolünde olan Trump’ın Başkanlığında bulunan ABD’NİN olacağının da göz ardı edilmemesi gerekir. 

Her zaman belirtiğim üzere Winston Churchill’in ve Rus Çarı DELİ PETRO’NUN vasiyetlerini her zaman hatırlamakta fayda vardır. Winston Churchill “ Türkler Batının güdümünde olmalıdır. Uzadığı zaman budayacaksın, ölmesine izin vermeyeceksin ve kısaldığı zaman da sulayacaksın. Ancak Türklerin aşırı güçlendiğini hissettiğin an her türlü tedbiri alacaksın!”

Rus Çarı DELİ PETRO “Rus Devletini Dünya Devleti yapabilmek için başkentinin ASYA ve AVRUPA hazinelerinin anahtarı olan İSTANBUL olması lazımdır. Acele ve noksansız olarak çalışın İstanbul’un Batı topraklarına sahip olun. Şüphesiz ki İSTANBUL’A sahip olan ŞAH dünyanın İLAHI olacaktır. Bu maksadın hedefine ulaşa bilmesi için daima Türkiye ile İran arasına fitne fesat tohumları ekilmeli. Kavga ve savaş çıkarılmalıdır. Bu iş için Sunni ve Şii mezhepleri arasındaki ihtilaflar en keskin silah ve yenilmez ordudur. Rusya’nın nüfusunu ASYA’DA yaymak için Sünni – Şii ihtilafları en iyi vasıtadır.  Türkiye ve İran Devletleri arasındaki muvazeneyi dengeyi öyle bozmak lazımdır ki onlar birbirleri ile hiç bir şekilde anlaşamasınlar. Hem İran hem de Türkiye’nin Avrupa Halkları ile temas etmesine müsaade edilmemeli eğer bu ülkenin Müslümanları gözlerini açıp hukuklarını anlayacak olurlarsa bize büyük bela olacaktır. Hem Türkiye’nin hem de İran’ın din adamlarını elde etmek ve onlar vasıtası ile Sünni- Şii ihtilaflarını kızıştırmak lazımdır.  İslam akidesini ASYA’DAN uzaklaştırmak Hıristiyan dini akidesini ve medeniyetini oralarda ciddi şekilde tebliğ etmek ve yaymak zaruridir. İran’ı daima gerilemeye sevk etmeli bağlı durumda tutmalı ki RUSY Devleti onu istediği zaman zahmetsiz bir şekilde öldürmeye kadir olsun, Ama Türkiye devleti mahvolmadan İran’ın canını almanızı tavsiye etmem. “ iki devlet adamı bu söylemleri Türkler ile ilgili vasiyetlerinde belirtmişlerdir.

Bu vasiyetlerdeki söylemler çerçevesinde olan olayları değerlendirerek hareket etmekte ve bu veriler doğrultusunda karar vermekte her zaman fayda vardır. Bu satranç oyununda, hamlelerini iyi yapanların oyunda kalacağı bir süreçten geçmekteyiz.

Masada yoksan menüde olunduğunun idraki önemlidir. Türkiye senelerdir Yurtdışı Türkiye düşmanları ile gerek siyasi gerekse de ekonomik olarak mücadele etmektedir. Ama bu süreçte masaya Türkiye’yi hiç bir zaman oturtmamışlardır! Kendi aralarında verdikleri kararları menüdeki Eski Türkiye’ye dikte ederek uygulatmışlardır. Bu kadar mücadeleden sonra Eski Türkiye’deki gibi menüde olacak halimizin olmadığına göre menfaatlerimiz ve en önemlisi bekamız için bu mücadeleye devam edeceğimizin de atlanmaması gerekir. Şu an sahada, bağımsız bir savunma sanayine kavuşmamız ile kendi kuvvetimizle mücadele etmekteyiz. Bunun getirdikleri ile Türkiye menfaatleri ve bekası için gerek Suriye’de gerekse de Doğu Akdeniz havzasında hamlelerini daha rahat yapa bilmektedir. Bu durumda masada olmamızı sağlamaktadır.

Bunun içinde hep birlikte Türkiye olmak gerektiğini de atlamamamız gerekir.