Senem KARABULUT


Sözde Pontus Meselesi

Batılıların tabiriyle  Şark meselesi kapsamında uzun yıllardır Türkistan coğrafyasının batı kanadının parçalanması ve Türklerden arındırılması üzerine pek çok çalışma yapıldı.


Batılıların tabiriyle  Şark meselesi kapsamında uzun yıllardır Türkistan coğrafyasının batı kanadının parçalanması ve Türklerden arındırılması üzerine pek çok çalışma yapıldı. Bu planların kağıda dökülmüş hali Sevr’di; lakin hiçbir Batılı (ki tek düşmanlarımız onlar değildi) Balkanlardan çıkan bir Türk’ün Çanakkale’de attığı adımla başlayan kurtuluş mücadelesinin ötesini göremedi. Bu yörük Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tü.

 Savaş sanatında usta olan Türkleri, yenemeyen batılılar mücadeleyi psikolojik savaşla kazanmaya çalıştı. Bilindiği üzere savaşla alınamayan memleketlerin dil,tarih, kültür ve ahlaki yapıları bozulmaya çalışılarak o ülkede iç huzursuzluğa sebep olacak eylemler gerçekleştirilir.
Türkiye Cumhuriyeti’nde plaza diye bir dilin gelişmesi dilimizin, kadınlara şiddet ve tecavüz vakaları töremizin ve televizyon dizilerine yanlış aktarılan tarihimizin yozlaştığını göstermektedir; fakat bu kirli oyun bu kadar az taşla oynanmamaktadır. 

Sözde Ermeni soykırımı  ve sözde pontus meselesi sürekli Türkiye Cumhuriyeti’nin önüne getirilerek, bu iftiralara boyun eğmemiz beklenmektedir. Kısa süre önce, elini pek çok milletin kanına bulamış, Şanlıurfa ,Gaziantep ve Kahramanmaraş’ta işlediği savaş suçlarını kendileri işlememiş gibi davranmaktan geri durmayan ve sözde hümanizmin beşiği Fransa 24 Nisan’ı sözde ermeni soykırımının yıldönümü(?) vesilesiyle anacaklarını belirtti. 

 Peki neden medeniyet timsalleri(!) Anadolu ile neden bu kadar ilgileniyor ki? Dündar Taşer’in de dediği gibi “Türkiye bulunduğu coğrafya itibariyle dünya ekonomisine yön veren beş stratejik maddeye maliktir. Demir, kömür, buğday, pamuk ve petrol. Tabi su işini de unutmamak lazım gelir. Bu sebeple Türkistan coğrafyasının batı kanadı büyük ehemmiyet taşımaktadır.” 
Ülkemiz aynı anda 4 mevsimi yaşayan etrafı denizlerle çevrili bir yarımadayken bu durumu her anlamda iyi şekilde değerlendirebilmeliyiz. Karadeniz’in doğu kanadında yükselen saçma bir söylem gelişti: Adı; sözde 100. Yılı olduğu söylenen pontus(!) meselesi.  Geçen sene sözde bu meselenin 100. Yılıydı. 

Pontus antik Yunan dilinde "deniz" anlamına gelmesi ve Yunan mitolojisinde Gaia'nın oğlunun adı olmasının yanı sıra Amasyalı Strabon'dan itibaren antik yazarlarca Karadeniz'in güney kıyısında Halys ırmağının doğusunda yer alan Kuzey Anadolu sahillerini hinterlandıyla birlikte tanımlamak için kullanılmıştır. Tarihi verilerin donanımını artırabilecekken bu durumdan bahsetmemek büyük bir hata olur. O dönemde Ortodoks olan Kıpçak Türkleriyle birlikte yaşayan ve etnik kökeni rum olduğunu dile getiren bu halkın ortodoks olması, resmi dilin ve din dilinin Rumca olduğunu göstermektedir.

M.Ö. 300’lü yıllarda Türklerin Çağatay koluna mensup olan Kıpçakların, Gürcülerle yakın ilişkide olduğu bilinmektedir. Bu dönemde Pontus Devleti’nin bayrağı ay yıldızdı. 1204’e kadar bu durum böyle sürüp geldi. Ermeni kaynaklarında da 1071’den önce de bu bölgede Türklerin olduğundan bahsedilmektedir. 1071 yılında Türklerin son kez Batı Türkistan’a gelmesiyle kısa süre Trabzon elde tutulsa da daha sonra tekrar Bizans valisi geri almıştır. Dönemi ikiye ayıracak olursak 1204 öncesi ve sonra olarak: 1204’ten önceki devlet Kral VI. Mithridatis’in zehirlenmesiyle devlet yıkılmıştır. 1204 yılında taht kavgası nedeniyle İstanbul’dan kaçan Komennos ailesi, burada  Pontus devletini tekrar kurmuştur. Mahmut Goloğlu yıkılan devletten sonra, kurulan bu yeni devletin bayrağının ay yıldız olmamasını Romalılar ile ilişkilerini iyi tutmak için yaptığını söylemektedir.

Germen halklarının kendilerini Yunan medeniyetine atfetmeleri ve bu tarz durumlardaki halkları da yunan medeniyetine atfederek onları kullanmanın kolay yolunu bularak istediklerini alıyorlar.  Osmanlı Devleti dönemi cemaat/millet sisteminde, (Bulgarlar ve Ermeniler dışındaki) Ortodoks Hristiyanların tamamı, genel olarak Rum adı ile anılmıştır ve aynı zamanda Araplar, Doğu Roma imparatorluğundaki halk için kullanmıştır.

Kazım Mirşan’ın çalışmalarında Roma kelimesinin Türkçe Urum’dan geldiğini söylemenktedir. Ur; kent, yerleşim yeri demektir. Romalı ise kentli demekti.
Erzurum kelimesinin Arz-er-RUM, Anadolu’ya Diyar-ı RUM denmesinin kökeni çok eskilere dayanmaktadır. Bunu olmayan bir soyla bağdaştırmak saçmadır.

Trabzon’da büyük hayaller kuran pontusçular 3 büyük camiiden söz ederler. Bu camiilerin ortak özelliği önceden kilise olmalarıdır. Ayasofya,  Fatih Camii ( Panagia Khrysokefalos) ve Yeni Cuma Camii ( Aziz Eugenios)’tur. Bu üç camiinin mimarisi de birbirine benzemektedir. Yapıldıkları dönemde bu üç yapı da birbirini görmekte olduğunu ve arada kalan arazilerde portakal bahçesi olduğu rivayeti konuşulmaktadır. Bu camiilerin restorasyonuna baktığımızda bir camii izleniminden uzak hale getirilmiştir. O dönemki üslupta şehrin en büyük kilisesini cami yapmak; benim dinim senin dininden üstün demekti. Madem öyledi biz neden bu camiilerin restorasyonunu yaparken bu hususu göz ardı ettik?  Kazım Mirşan’ın İstanbul ve Trabzon’da bulunan Ayasofya yazıtlarını Grekçe değil, Ön Türkçe okuduğu bilinmektedir. 

Pontus meselesi  ne zaman açılsa “kemençe” ortaya atılmaktadır. Kemençe’nin Rumlara ait  olduğunu bununla da direkt olarak yunan olduğunu söylemektedir. Kemençe’nin tarihine baktığımızda ortaya çıkışı Doğu Türkistan’dır.  Telli çalgıların atası kopuzdur.  At kılından yapılmaktadır ve yaylı bir çubukla çalınmaktadır. Kemençe Gökoğuzlarda da çalınmaktadır. Doğu Türkistan’daki kemençe Türk, Romanya’nın kuzeyindeki kemençe Türk; fakat Trabzon’daki kemençe Yunan nasıl yunan olmaktadır sorusunu sormamak elde değildir. Kıpçak-Kuman Türkleri 1000 yıl önce bu güzergaha kemençeyi getirmişlerdir. Göç zamanındaki güzergahları bu coğrafyaya kadar ilermiştir.

İnternet üzerinden “pontus” ile ilgili arama yaptığınızda “mavri thalassa” adında bir youtube kanalı ve site çıkmaktadır. Bu tamlama Yunanca ve anlamı Karadeniz demektir. 19 Mayıs 1919’u kendilerine anlamsız bir başlangıç tarihi seçmeleri yeterince can sıkıcıyken neden bizler sözde mesele hakkında yeterli bilgi veremedik?
Yunan ve rumları aynı soydan yapılması, bir tarafında kemençeyi ve horonu sahiplenmesi, bir tarafın baklava, Türk kahvesi gibi yüzyıllardan beri Türk’e ait olan miraslarımıza sahip çıkmasına karşın bunları sosyal mecra anlamında neden bu kadar dillediremedik?

Temel prensibimiz bu konunun özellikle biz gençler arasında duyulmasını, öğrenilmesini sağlamak olmalıdır; çünkü bu dönemdeki insanlarımız telefon denen kelepçeden dolayı kafasını kaldıramamakta ve yaşadığı coğrafyada ne olup bittiğini bilememektedir. Bu sebeple sosyal mecralar üzerinden bu konular konuşulmalıdır.  Türk’ün maddi ve manevi değerlerine saygı gösteren her görüşten Türk vatandaşımızın bu konuda bilinçlenmesi çok önemlidir.
Üniversitelerde okuyan arkadaşlarımız okullarına kulüpler aracılığıyla çağırdıkları konuşmacıların konularını Türk milli ahlak, fikir ve hars ölçütünde değerlendirerek çalışmalarını artırmalıdır. 

Yaşadığımız coğrafyadaki mimari kaynakları incelemek de bize en büyük ışığı tutacaktır. Bir desen, bir yapı elemanı, hatta yapıştırıcı harç formülü bile yapının kime ait olduğunu, ondan önce ve sonrası hakkında bilgi vermek için iyi bir araç olacaktır. Türk maddi kültürü, Türklerin beş bin yıldan fazladır Türkistan coğrafyasında var olduğunu göstermektedir.  Hatta Kazım Mirşan bey 15 bin yıldan bahsetmektedir.

Bizler Türkistan coğrafyasının değerini bilmek ve bu coğrafyadaki her karış toprağa damlayan kana ödemekle yükümlü olduğumuz borcu bilerek vatanımıza hizmet etmek zorundayız.

Bu vesileyle sözde meselelere yaklaşımımız akla ve bilme dayanır biçimde olmak durumundadır. Tarihimize baktığımızda çadır tasarımını bile gökteki yıldızlardan hesaplayan bir soyun evlatları olarak bizlerin bu  iftiralara cevabı güçlü ve donanımlı olmalıdır.

 

[1] SARINAY Yusuf ve SÜNBÜL Tahir, Emperyalizm ve Büyük Hayal Sf:37 Baskı: Haziran 1999

[2] TAŞER Dündar, Mesele ,Ötüken:2019

[3] BİLGİN Mehmet, Karadeniz’de Postmodern Pontusçuluk, Doğu Kütüphanesi:2008

[4] SEVİNÇ Nejdet , Pontus’ta Hesaplaşma,  Bilgi Yayınevi: 2007

[5] EMİR Osman, Mithradates Krallığı ve Mahmut Goloğlu’nun Anadolu’nun Milli Devleti Pontos Adlı Eserinin Genel Bir Değerlendirmesi