Necmettin ÇUHADAROĞLU


SIKINTI

SIKINTI


 

Bazı şeyleri görmezden belki gelebilirsiniz ama görmezden geldikleriniz size sıkıntı olarak dönmeye başlayınca iş işten geçmiş olur.Toplumun değer yargıları ile oynama, tecavüz olaylarını yazma, kötü haberlerle anılma! Ey kendi büyük yüreği küçük adam, Kayseri deki tecavüz olaylarını biz yapmıyoruz. Çocukları biz intihara sürüklemiyoruz, sapık ilişkileri biz yapmıyoruz. Mevlana Hz. Söylediği gibi ayıpları örtmede gece gibi ol diyor, ama bu ayıp değil düpe düz şerefsizlik, ahlaksızlık. Bu memlekette şiddet olayları artıyorsa, ağır ceza mahkemelerindeki dosyaların çoğu, çocuğa sarkıntılık, fiilili vata, öğretmenin kirlettiği çocuk dosyaları oluşturuyorsa bunun sebebi müsebbibini bulalım toplumumuz bu hale neden geldi onu sorgulayalım ve önümüze bir yol haritası çizelim istedik hepsi o kadar. Aslında, size bir cümle yeter sözden anlayana, destan yazsan fark etmez laftan anlamayana diyor ya üstadı tam da bu cuk diye oturmuş oluyor. Sizin anlatmaya çalıştıklarınızla gerçek hayat bir birinin aynı değil. Siz cam fanuslar içerisinde oturmaya devam edin, ya da kafanızı kuma gömün. Bir şeyler iyi gitmiyor bu şehirde onun çözüm yolunu aramak, bu şehirde yaşayan herkese hem farz, hem de sünnet. Bu memlekette sadece millet ya bir birini kınıyor ya da dedikodu üretim merkezi tarafından üretilen dedikodular dillendiriyor. Aslınla dedikodu üretim merkezini kısaca DÜM diye anacağız. Dedi kodu yapanlara da  bu kelimenin devamını söyleyebiliriz.

Yine Mevlana Hz. İle devam edelim; Yol kenarında oynaşan köpekleri gören biri: Şunlara bak ne kadar da birbirlerini seviyor, oynaşıyorlar, deyince Mevlana şu hatırlatmayı yaptı: Sen onların içine bir kemik at da gör birbirlerini ne kadar sevip saydıklarını!.

Ara ara yazılarımızda rubailerden bahsedeceğiz. Kim ne kadar alabilirse alsın diye. Bizim kaygımız memleketimiz daha çok yangın yeri olmadan bu sıkıntılı ve toplumu ilgilendiren durumlarda sivil toplum örgütleri dahil bir çok kamu kurum kuruluşunda bu olaylarda taşın altına elini koymasını istiyoruz. Biliyorsunuz tek taştan duvar olmaz. Biz bu kenti seviyoruz, sıkıntıları ile kavgaları ile, modern yapıları ile, maça gelmeyen seyircisi ile, takımlarına destek olmayan il genelindeki zengini ile neye sayarsanız sayın bu şehir bizim. Bu şehirdeki olaylara da tepki vermemiz kadar normal bir şey yok.

Bizler dedikodu üretim merkezinde üretilenlere değil gerçeklerle baş başayız ve bu şehirde meydana gelen toplumsal olaylara vatandaşlarımızın biraz daha duyarlı olmasını istiyoruz o kadar. Biz de dünyaya kazık çakacak halimiz yok. Bazen de dua ediyorum iyi ki insanlığın ilk tarihindeki gibi yani Âdem A.S gibi dokuz yüz seksen sene yaşa olsaydı, tüm yanmıştık. Mevlana hazretleri ile bitirmek istiyorum;
Bir ara rahatsızlanan Mevlânâ, ´Artık gitme zamanı geldi!´ diye söyleniyordu. Hanımı, ´Aman Efendi dedi, ne gitmesi, ağzını hayra aç, dileriz Rabbimiz sana daha yüzlerce sene ömür versin.´
Bu temenni karşısında sesini yükselten Mevlânâ şöyle ikazda bulundu:
-Hanım, biz firavun muyuz, Nemrut muyuz ki yüzlerce sene ömür istiyorsun bizim için? Biz şu dünya hapishanesinden kurtularak Sultan-ı Enbiya´nın meclis-i münevverine davet edilmeyi her an müjdeli bir haber gibi bekliyoruz. Bizi burada kalmaya razı eden tek şey, istidadı olanlar için yapmaya çalıştığımız iman hizmetinden başkası değildir. Yoksa bu imtihan dünyası oraya nispetle tercih edilerek kalınacak bir yer değildir.

Kalın sağlıcakla,