Yalçın ARAL

Tarih: 30.05.2020 10:48

SAĞLIKTA ABD VE  AB ÜLKELERİNİN BULUNDUĞU NOKTA İLE TÜRKİYE’NİN KARŞILAŞTIRILMASI

Facebook Twitter Linked-in

Refah Toplumu denen Avrupa Birliği Ülkeleri ve ABD’yi virüs meselesinden dolayı Türkiye ile gerek felsefe gerekse de virüs ile beraber sağlık sektöründe bulundukları noktaları karşılaştırmakta fayda vardır.

Bu arada REFAH toplumu tam olarak kontrol altına alamadıkları virüsle mücadelede, ekonomilerinin daha fazla çökmemesi için tedbirleri gevşetme kararları aldıkları da görülmektedir. Bu da göstermektedir ki, REFAH toplumunun PARAYI ve EKONOMİYİ ön plana alarak İNSANI ve İNSAN SAĞLIĞINI ikinci plana itmekte oldukları görülmektedir. “İNSANI YAŞAT Kİ, DEVLET YAŞASIN!” felsefesinin tam tersine bir hamle yapmakta oldukları aşikardır. ABD BAŞKANI Trump “ Salgında ikinci dalga başlarsa ortalığı yatıştıracağız. Ülke ekonomisini durdurmayacağız!”  Bunun yanında Bundesliga Genel Müdürü Christian Seifert “Birçok kulübün yok olmasını önlemek için ligleri başlattık.” Salgının 2. veya 3. dalgasının tehlikelerini otoriteler ve Dünya Sağlık Örgütü belirterek ve bu konuda ikazlarda bulunurken kontrolsüz normalleşme  şeklinde REFAH toplumu denen Batı toplumunun EKONOMİYİ ön plana koyarak kararlar alması ve hareket etmesi kendi düşüncelerini, içinde bulundukları durumu ve önceliklerini ifşa etmektedir. 

Dünya Sağlık Örgütü yaptığı açıklamalarda;

 

Fransa’da okulların açılması ile  70 öğrencinin KOVİD-19’a yakalanması ve daha sonra bu okulların kapatılması, Almanya’da ayine katılan 100 kişiden fazla kişiye korona virüsünün bulaşması, İspanya’da halkın KOVİD-19 kısıtlamalarını araçları ile konvoy oluşturarak protesto etmeleri ve ABD’DE hafta sonunda insanların virüsü hiçe sayarak güneşe çıkmaları ve sosyal mesafe kurallarına uymamaları  da REFAH toplumlarının oluşan düşüncelerini, bunun yanında bu toplumların insanlara ve insanlığa karşı bakışlarını da göstermektedir. “Kendine saygısı olmayanın başkasına da saygısı yoktur!” felsefesinin de atlanmaması gerekir. 

 

Dünyada görülen virüs vakalarına göre dünyadaki ölüm oranı ortalamasının % 6’nın üzerinde ve virüse yakalandıktan sonra iyileşip taburcunu olanların oranının da % 42’ler seviyesinde seyrederken. Türkiye’de virüse yakalananların örüm oranının  % 2,8’ler de ve iyileşme oranının da % 75’lerin üzerinde seyretmesi çok önemli göstergeler olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. REFAH toplumu denen ülkelerle de Türkiye verileri mukayese edildiğinde Türkiye’nin çok daha iyi verilere sahip olduğu görülmektedir. Virüse yakalananlara göre ölüm oranlarının ABD’DE  % 5,8’un üzerinde, İngiltere’de % 14’ün üzerinde, Fransa’da %15’in üzerinde, İspanya’da %11’in üzerinde, İtalya’da % 14’ün üzerinde, Belçika’da % 16’nın üzerinde, Hollanda’da % 12’nin üzerinde seyretmekte olduğu görülmektedir. 

 

Türkiye’de KOVİD- 19 salgınında Yoğun Bakım doluluk oranı % 63’ü geçmemiştir. Şu an itibarı ile de bu oranın çok gerisinde bir doluluk oranı bulunmaktadır. REFAH toplumunda ACİL ÜNİTELERİNİN dolmasından dolayı kifayetsiz duruma düşerek hasta kabulü yapılamamıştır. Bu yoğunluk  sebebiyle yaşlı olan bazı kişilerin tedavilerine son verilerek fişlerinin dahi çekildiği görülmüştür. 

Gelişmiş ülkelerin bile kifayetsiz kaldığı bir durumda, Türkiye vaktinde aldığı tedbirler ve 17 senede oluşturduğu sağlık alt yapısı sayesinde salgın döneminde en iyi sağlık hizmeti veren ülke konumunda olduğunun idraki önemlidir. Genel yatak doluluk oranı olarak da ülkemizin çok iyi durumda olduğu görülmektedir. Türkiye’de her üç hasta servis yatağından sadece bir tanesi doludur ve iki tanesi boştur. Bunun yanında REFAH toplumu denen ABD ve Avrupa’da yoğun bakım yatakların dışındaki bütün yatakların dolu olmasından dolayı AVM , STADYUM ve FUAR alanlarının KOVİD-19 hastalarının kabul edildiği yerlere dönüştürüldüğü düşünüldüğü zaman  Türkiye’nin farkı da çok net görülmektedir. 

Dünyada halen entübe edilen vakaların % 50 oranında kaybedildiği göz önüne alındığında, Türkiye’de bu oranın % 10 mertebesine çekilmiş olması da tedavide ne kadar başarılı bir sonuç elde edildiğini teyit etmektedir. 


 

Sağlık Bakanımız Sayın Koca’nın da Dünya Sağlık Asamblesinde belirtiği üzere “Türkiye, vakaları en hızlı tespit eden ülkelerdendir.”  Ayrıca Küresel salgın etkinlikleri raporunda “Türkiye’nin KOVİD-19’la mücadele performansı dünya ortalamasının üzerinde“ şeklindeki  açıklamaları da Türkiye’nin sağlıkta gelmiş olduğu noktayı, bunun yanında bu virüs karşısındaki mücadele başarısını da teyit etmektedir. Ayrıca KOVİD- 19 salgınından sonra gerek turizmde gerekse de ekonomik olarak en hızlı toparlanacak ülkelerin başında Türkiye’nin geldiğini zaten REFAH toplumu denen Batıda ki Kurum ve Kuruluş raporlarında açıkça belirtilmektedir. Uluslararası Turizm Formunun anketinde; Salgından sonra en hızlı toparlanacak ülkenin Türkiye olduğu bunun yanında THY’nin toparlanacak olan hava yolu şirketleri içinde ilk 5’te yer aldığı da belirtilmektedir. Almanya, Fransa ve İngiltere ile yapılan turizm toplantısından sonra Bakan Çavuşoğlu “Ülkemizi bilen herkes ülkemize gelmek istiyor” şeklindeki ifadesi. ABD Merkez Bankası (FED) Başkanı Powel’ın “Salgın nedeniyle ekonomik toparlanma gelecek yılın sonuna kadar uzaya bilir.” açıklamasını da gerek ekonomik gerekse de diğer konularda Türkiye’nin bulunduğu durumdan dolayı diğer ülkelerden ayrıştığı daha net görülmektedir. Türkiye’nin Korona virüs vakasında diğer REFAH ülkelerinden her yönüyle pozitif olarak ayrıştığının çok iyi bilinmesi gerekir. Virüs sonrası toparlanma döneminde, gerek devletimizin gerekse de özel sektörümüzün her yönü ile çok iyi bir şekilde hazırlıklı olması gereken bir süreci yaşamaktayız. Yurt dışından Türkiye için olumsuz mesajlar ve tahminler yürütenlerin Türkiye için gönüllerinden geçen veriler olduğunun da atlanmaması gerekir. Şimdiye kadar kötü niyetli olarak Türkiye için yaptıkları tahminler nasıl tutmadı ise bundan sonrada tutmayacağının da çok iyi bilinmesi gerekmektedir. 

 

Zaten virüs verilerinden de görüleceği üzere Türkiye’nin sağlık hizmetlerinde dünyada çok ciddi bir konumda olduğu ve son 17 yılda yapılan yatırımlarla Türkiye’nin yumuşak güçlerinden en önemli ayaklarından birini oluşturduğunu, Türkiye’nin sağlık verileri ayrıca teyit etmektedir. Türkiye bölgesinde güvenli liman olarak SAĞLIK MERKEZİ olma noktasına geldiğini bu veriler ve yaşadıklarımız ayrıca göstermektedir. Türkiye, son 17 senede hasta yatak sayısını % 60 civarında artırmayı başarmıştır. Bu artışın en önemli ayağını da Şehir Hastaneleri oluşturmaktadır. 

Türkiye’de 22 adet şehir hastanesi planlanmıştır. Bunların 13 tanesi hizmete girmiştir. Geriye kalanlarda en kısa zamanda devreye alınacağı belirtilmektedir. Ayrıca her açılan Şehir hastanesi, Türkiye’nin yoğun bakım yatak ve hasta yatak sayısını artırmaktadır.

 

Tamamlanarak hizmete giren Şehir Hastaneleri;

 

Devreye girecek Şehir Hastaneleri;

Türkiye’de 13’ü faaliyete geçen ve 9 tanesinin de yapımı devam eden toplam 22 Şehir Hastanesi, 9milyon 869 bin 019 metrekarelik kapalı alana, 19.354 odada 30.607 yatak kapasitesine sahiptir. Bu hastanelerde 7.803 poliklinik, 5.189 yoğun bakım ünitesi ve 1.085 ameliyathane bulunmaktadır. 

 

Bu hastanelere ek olarak İstanbul’da;


 

Açılışı yapılan Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi ile ilgili bilgiler;

Toplam 2.682 yatak kapasiteli ve Avrupa’nın yoğun bakım yatak kapasitesine göre en büyüğü ve  Dünyanın en büyük hastanelerinden biri olarak hizmet verecek Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi  Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Japonya Başbakanı Şinzo Abe’nin tele konferans yolu ile katılımıyla açılarak tam olarak devreye girmiştir. 

Hastanenin özellikleri;

 

Dünya, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı bir döneme doğru evirilmektedir. Türkiye’nin bu yeni döneme; 17 yılda ülkemize kazandırılan hizmetler sayesinde, bunun yanında yapılan altyapı yatırımlarımızla, nitelikli insan ve dinamik üretim gücümüzle, tecrübemizle, genç nüfus potansiyelimizle ve ARGE yatırımlarımızla oldukça hazırlıklı olarak bu sürece girilmekte olduğu görülmektedir. 

 

Şimdi Türkiye’nin sağlık sistemindeki verilerine bir bakalım;

 

 

Türkiye’de 100 bin kişiye düşen hasta yatağı sayısı 283 dür. AB’nin 28  ülkesinin ortalaması ise 504’tür. Bunun yanında Türkiye’nin altında yer alan ABD’DE 277, İngiltere’de 254, Kanada’da 252’dir. Bunun yanında Çin’de 100 bin kişiye 434 yatak düşmektedir. Çin bu kapasitesi ile bir çok Avrupa ve Batı ülkesini geride bırakmaktadır. 

 

Ayrıca, Türkiye’de bir doktor ve hemşire başına düşen insan sayısını OECD ülkeleri ortalaması ile  mukayese edildiği zaman olumsuz bir tablo ile karşılaşılmaktadır.

Türkiye’de doktor başına düşen kişi sayısı 498 civarı iken, OECD ülkelerinde bu sayı ortalamasının  341 civarı olduğu görülmektedir. Türkiye 100 bin kişiye düşen takribi 187 doktor sayısı ile Avrupa’da son sıralarda bulunmaktadır. 

Ayrıca Türkiye’de hemşire başına düşen kişi sayısı 431 civarı iken OECD ülkelerinde bu rakamın 102 civarı olduğu görülmektedir. 

 

OECD ortalamalarından daha az doktor ve hemşireye sahip olmamıza rağmen canla başla çalışan sağlık çalışanlarımızın çıkardığı tablodan da   görüleceği üzere sağlık sistemimizin REFAH toplumlarından çok daha hazırlıklı ve çok iyi durumda olarak hizmet verdiği görülmektedir. Bizim hemşirelerimiz hiç olmazsa bakıma muhtaç yaşlıları REFAH toplumunda olduğu üzere ölüme terk etmeyerek sorumluluklarını yerine getirmektedirler. Alt yapı yatırımlarından olan eğitim yatırımlarımızın tamam olması sayesinde doktor ve hemşire açığımızı kısa süre içinde kapatarak bu branşlarda OECD ortalamalarının üstüne çıkaracağımızdan da kimsenin kuşkusu olmasın. 100 bin kişiye düşen doktor sayısı Türkiye’de 187 doktor iken, Kanada’da 201 doktor, ABD’DE ise bu sayının 261 doktor olduğu bunun yanında Yunanistan’ın 600 civarı doktor ile dünyada ilk sırada yer aldığı görülmektedir. Buna rağmen sağlık Turizminde Türkiye Yunanistan’ın çok önündedir. 

 

Türkiye’de kamu ve özel sektörle birlikte 13.000 üzerinde ileri düzeyde yoğun bakım yatak kapasitesi ile toplamda 25.500’ün üzerinde yoğun bakım yatak kapasitesi bulunmaktadır.

Dünya geneline bakıldığı zaman 100 bin kişiye düşen yoğun bakım yatak sayısının en yüksek ülkenin TÜRKİYE olduğu görülmektedir.

100 bin kişiye düşen Yoğun Bakım Yatak sayısı / kişi 

Türkiye 40

ABD 34,7

Almanya 29,2

İtalya 12,5

Fransa 11,6

Güney Kore 10,6

İspanya   9,7

Japonya   7,3

İngiltere   6,6

Çin   3,6

 

Türkiye’deki Yoğun Bakım Yatak sayısının Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesinin devreye girmesi ve bunun yanında  Yeşilköy Prof. Dr. Murat Dilmener Çok Amaçlı Acil Durum Hastanesinin, Sancaktepe Prof. Dr. Feriha Öz Çok Amaçlı Acil Durum Hastanesinin ve Hadımköy Dr. İsmail Niyazi Kurtulmuş Hastanesinin de çok yakında devreye girecek olması ve yapımları devam eden ve peyder pey devreye girecek olan diğer Şehir Hastaneleri ile Yoğun Bakım Yatak sayısı ile Hasta Yatak sayımızın ciddi şekilde artacağı görülmektedir. 

 

ABD sağlık harcamasında GSYH’daki oranının en yüksek olduğu ülkedir. Türkiye’nin GSYH’sına göre sağlık harcaması diğer REFAH toplumlarından daha düşüktür. 

 

Türkiye’de 10 bin kişiye 28-30 civarı yatak düşerken, OECD ortalaması 40’tır. Bunun yanında son zamanlarda açılan Şehir Hastanelerine rağmen yatak sayımız Avrupa ve OECD ortalamalarının altındadır. Bu tablodan da görüleceği üzere, Türkiye’nin daha  çok Şehir Hastanesine ihtiyacı bulunmaktadır. Türkiye’de her devreye alınan Şehir Hastanesi bu rakamları da Türkiye’nin lehine değiştirmektedir. 

 

Türkiye son senelerde sağlık malzeme ihracatını % 35 civarı artırırken, sağlık ihtiyaçları ithalatını da % 20 civarı azaltmıştır. Bu verilerde göstermektedir ki, Türkiye’nin sağlıkta ihtiyaç tedarikini Savunma Sanayi Sektöründe olduğu üzere kendi bünyesinden karşılamaya başlamıştır. Bu durumda göstermektedir ki,  Türkiye’nin Savunma Sanayi sektöründe olduğu üzere Sağlık Sektörünün de  kendi kendine yeten bir konuma gelmekte olduğudur. Son 17 senedir yapılan yatırımlar ve uygulanan politikalar Ulus Devlet pozisyonumuzu kuvvetlendirmiş ve kritik sektörlerde kendi kendine yeter duruma doğru hızla ilerlemekte olduğumuzu göstermektedir. Bu virüsün en önemli çıktısının YENİ DÜNYA DÜZENİNDE, kendi kendine yetebilen ve bu durumunu koruyabilen Ulus Devletlerin ayakta kalacağıdır. 

 

Savunma Sanayinin ana kuruluşlarından olan ASELSAN firmasının öncülüğünde, desteğinde ve şemsiyesi altında Türkiye’nin ihtiyacı olan teknoloji içeren, hassas sağlık malzemeleri projelendirilerek, üretilmekte olduğu görülmektedir. Bu doğrultuda ASELSAN’ın savunma alanında sahip olduğu teknolojilerle medikal cihaz ve bileşenlerini yerli ve milli olarak geliştirebileceği değerlendirilerek, şirketin faaliyet alanına sağlık teknolojileri de eklenmiştir. Sağlık teknolojileri alanındaki öncelikli faaliyet konusunun da, içerdiği teknolojilerin ASELSAN’ın tecrübeli olduğu alanlarla ortak olması göz önünde bulundurularak “ medikal görüntüleme sistemleri” olarak belirlenmiştir. ASELSAN’IN öncülüğünde bu projelendirilen ürünlerin yakında gerek Türkiye pazarında gerekse de ihracat pazarında çok ciddi yer alacağı da görülecektir. Bu suretle tıbbi malzeme konusunda dışa bağımlılığımız da Savunma Sanayinde olduğu üzere hızla azalacaktır. Ayrıca, ASELSAN’ın öncülüğünde YERLİ SOLUNUM CİHAZI (VENTİLATÖR) , Baykar, Arçelik, Aselsan, Biosis ve Sanayi Bakanlığı’nın yoğun desteği  ile üretilen bu cihazlar ilgili yerlere teslim edilmeye ve bunun yanında da ihraç edilmeye başlanmıştır. Son zaman da açılan hastanelerde de yerli ve milli üretim olan bu cihazlar kullanıma girmiştir. 

Aselsan’ın şemsiyesi ve koordinatörlüğü altında  projelendirilerek üretilecek yüksek teknoloji içeren sağlık malzemelerinden bazıları;

 

Türkiye’nin radyolojideki gücü olan “Bilgisayarlı Tomografi” salgın döneminde başarı hikayesi yazılmasının en önemli ayaklarından birisini teşkil ettiği görülmektedir. PCR test sonucu dahi beklenmeden klinik durumu ve akciğer tomografisi ile teşhis olan binlerce hastanın erkenden tedavisine başlanması Kovid - 19’a bağlı ölüm oranlarını azaltmıştır. Hatta Kovid-19 şikayetiyle başvuran bazı hastaların henüz başlangıç aşamasındaki akciğer kanseri bu sayede tesadüfen teşhis edildiği belirtilmektedir. Bu cihazlarla vakit kaybetmeden erken teşhis konulabilmesi sayesinde  Türkiye Kovid - 19 virüsü ile mücadelesinde başarı hikayesi yazdığı da ortadadır.  

Avrupa’da ve ABD’de Kovid’ -19 virüsü ile mücadelede radyolojik görüntülemenin etkin şekilde kullanılamaması bunun yanında Avrupa’da ve ABD’DE hastaların tomografiye ulaşmasının aylar sürdüğü bunun yanında yüksek maliyetler nedeniyle bu ülkelerde olumsuz tabloların oluşmasına neden olduğu görülmektedir. 

Türkiye’de bedel alınmadan verilen bu hizmetler ile Türkiye, Avrupa Ülkelerini ve ABD’yi virüs ile mücadelede çok geride bırakmıştır.  REFAH toplumu denen Batı toplumunda ancak parası olanın yaşaya bileceğinin de çok iyi bilinmesi gerekir. Ama bu KOVİD- 19 virüsünün zengin – fakir, iyi – kötü ayırımı yapmadığı da ortadadır. 

 

İstanbul şehrinde olan MR ve bilgisayarlı tomografi cihaz (EKG)  sayısının İngiltere’de bulunan MR ve bilgisayarlı tomografi cihazları toplamından daha fazla olduğu belirtilmektedir. Bu kadar cihaza ve Şehir Hastanelerine ne gerek vardı diyerek cihazların alınmalarına veya hastanelerin yapılmasına karşı çıkan zihniyetin! İyi niyetten uzak olarak karşı çıkanların bu söylemlerinin  , salgın dolayısıyla ne manaya geldiği şimdi daha net görülmektedir! Yapılmaması konusunda fren olunması yerine yapıcı bir muhalefetle yapılması veya tedarik edilmesi konusunda nasıl destek olunacağının bunun yanında alım veya hizmetlerin tedariki konusunda uygulanan metot ve sistemlerin tartışılması Türkiye’miz ve geleceğimiz açısından  daha yapıcı olacağı da aşikardır. 

 

Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi’nin ardından Sancaktepe Şehir Hastanesi’nin de bitirilerek devreye alınması ile İstanbul’un iki yakasında en modern teknik donanıma sahip iki büyük sağlık üssümüz olacaktır. Asya ile Avrupa’nın kavşak noktasındaki stratejik konumuyla dünyanın sayılı büyükşehirlerinden olan İstanbul’umuz, iki yakadaki Şehir Hastanelerimizle birlikte sağlık altyapısı bakımından da dünyanın en başta gelen şehri olacaktır.   

 

Salgın mücadelesindeki başarımız Türkiye’ye yönelik Sağlık Turizmine talebi arttıracağı da bir gerçektir. Sağlık Turizmi için Ülkemizi ziyaret eden yabancıların kişi başı Türkiye’ye bıraktığı rakamın normal turistten 10 misli olduğunu ve hasta başı gelirin takribi 8 ile 10 bin ABD Doları  civarı olduğunu da atlamamak gerekir. 

 

Yakında açılacak olan Yeşilköy Prof. Dr. Murat Dilmener Acil Durum Hastanesi ve  Sancaktepe Prof. Dr. Feriha Öz Acil Durum Hastanesi ile açılışı yapılan Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi’nin ihtiyacımızın dışında Türkiye’nin SAĞLIK ÜSSÜ olması açısından Sağlık Turizmine yönelik kullanılacak  olan hastanelerdir. 

Dünyada bu salgının kökü kazınmadığı müddetçe sürekli teyakkuz halinde bulunulması gereken bir süreç yaşanmaktadır. Salgın sonrası dünyanın yeniden şekilleneceği göz önüne alındığı zaman her konuda güçlü ve yeni olan alt yapılarımız Türkiye’nin en büyük avantajını oluşturmaktadır. Ayrıca Türkiye, bu virüs ile mücadelede dünyaya örnek olmuş ve çok iyi çalışan bir sağlık sistemine sahip olduğunu da kanıtlamıştır. 

 

Gerek ilaç sektöründe gerekse de tıbbi malzeme konusunda kendi kendine yeter duruma gelecek yatırımlarımız ve üretimlerimiz devam etmektedir. Türkiye son senelerde sağlık malzemeleri ihracatını % 36 artırırken , sağlık ihtiyaçları İthalatını da % 20 civarı azaltmayı başarmıştır. İlaç sektöründe yerlilik oranı % 44’ten % 52’ye çıkması ve 56 ARGE merkezimizin Sağlık alanında çalışıyor olması ve buralarda çalışan insan sayısının da 2.000 üzerinde bulunması Sağlıkta da hangi noktada olduğumuzu ve verilen desteklerin hangi boyuta geldiğinin göstergesi olarak algılanması gerekmektedir. 

Bu arada Türkiye’nin Sağlık Ürünleri ihracatına yönelik potansiyelinin çok kuvvetli olduğu ve Solunum Cihazını 14 günde seri üretime geçirerek Türkiye’nin ihtiyacının dışında 50 den fazla ülkeye Solunum Cihazı ihracatının yapılması Türkiye’nin alt yapısı ile beraber üretim gücünü de net olarak ortaya koymuştur. Bu arada 1.000’in üzerinde ihtiyacımızın dışındaki Yoğun Bakım  Solunum Cihazı ihracatı gerçekleştirilmiştir. 

 

Aşı çalışmalarında; 17 farklı aşı ve ilaç çalışmalarımızın olduğu , 200 den fazla eleman ve 300 stajyer ile aşı ve tedavi geliştirme işinde çalıştığı göz önüne alınması gerekmektedir. TÜBİTAK’ın organizasyonu altında yapılan bu çalışmaların her birimin değişik bir metot ile çalışmalarına devam ettiğinin de bilinmesi gerekir.  

 

“Türkler bir şeyi beceremez!” ,“Türkler işlerini Allaha bırakırlar!” şeklindeki söylemlerin toplumumuzun potansiyelini frenlemek isteyen bunun yanında  toplumumuzun değer yargılarını ortadan kaldırmak için kurgulanan bu söylemler ve bu söylemlere hizmet eden zihniyetler Yurtdışı Türkiye düşmanlarına hizmet ettiklerini de bilmeleri gerekir.

 

Dünya ülkeleri Ulus Devlet kimliğine döneceklerdir. Bu Ulus Devletler gerek içeriden gerekse de dışarıdan gelebilecek her türlü tahdide karşı imkanları doğrultusunda gerekli olan tedbirleri almak isteyeceklerdir. Başta ekonomik olarak gerek Gıda Üretiminde ve Savunma Sanayisinde gerekse de Sağlık Sektöründe kendi kendilerine yetecek duruma gelmeye çalışacaklardır. 

 

Türkiye’de son 17 senede yapılan her türlü alt yapı yatırımlarımız sayesinde bunun yanında Yeni Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile çok çabuk karar vererek hareket etme kabiliyeti sayesinde Türkiye, virüsle olan mücadelesinde başarılı olmuş ve diğer dünya ülkelerinden her konuda çok avantajlı bir noktaya gelmiştir. 

 

Türkiye sağlıkta çok ciddi bir konumdadır. Türkiye dünyada bir sağlık merkezi olma yolunda KOVİD-19 virüsü ile çok hızlı olarak önemli bir basamak atlamıştır. Türkiye 17 sene boyunca sağlık sektöründe yapmış olduğu alt yapı yatırımları ile zaten dünyada sağlık merkezi olma noktasına doğru gelmekte idi. KOVİD - 19 virüsü ile bu süreç çok hızlanmıştır. Eksik olan sağlık malzeme ve yüksek teknoloji cihazların üretimleri de KOVİD-19 virüsü ile ön plana çıkmış Türkiye’nin alt yapısı ve üretim gücü sayesinde bu handikabında ortadan kaldırılmakta olduğu görülmektedir. KOVİD-19 virüsünün, dünyadaki değişimi körükleyerek, dünyanın daha değişik kodlara doğru evirileceği bir süreçte Türkiye’nin gerek ekonomisini gerekse de gıda ve sağlık sektörlerini yukarıya çekeceği bir gerçektir. Türkiye Sağlık Turizmin merkezlerinden biri olma durumuna çok kuvvetli olarak konumlanacak her türlü imkan ve potansiyele sahiptir. Virüsün etkisini çok iyi kullanmak gerekliliği de ortadadır. Dünya ülkelerinin virüste düştüğü durum Sağlık Sektörümüzün önünü de çok ciddi şekilde açmıştır. Bu şansımızı ve potansiyelimizi akıllıca iyi kullanmak gerekir. 

 

İnsanları turistik amaçlı seyahate yönelten konulardan biriside sağlıktır. 2010 yılında dünyada sağlık turizmin hacmi 60 milyar dolardı. Şu an takribi sağlık turizmi 100 milyar dolarlık bir hacme ulaşmış ve tüm ülkelerin dikkatini çeken bir konuma gelmiştir. Dünya ekonomisinde en hızlı gelişen sektörlerden biridir. Dünyada kendi ülkesi dışındaki bir başka ülkeyi sağlık amaçlı ziyaret eden kişi sayısında her geçen gün artış kaydedilmektedir. Türkiye’de son 17 sene içinde yapılan yatırımlardan dolayı sağlık turizmi son yıllarda popüler bir alan haline gelmiştir. Türkiye gerek coğrafi yapısı, iklimi, doğal zenginlikleri ve gerekse de göreceli olarak ucuz ve kaliteli  sağlık hizmetleri ile pek çok ülke vatandaşının ve sağlık sigortası yapan  şirketlerinin dikkatini çekmektedir. 

Dünya nüfusunun artması bunun yanında yaşam kalitesinin yükselmesi, çeşitli ülkelerde sağlık hizmeti maliyetlerinin yüksek olması sebebiyle, insanlar daha kaliteli, görece ve ucuz hizmet alabilecekleri ülkelere yönelmektedirler. Yaşlı nüfusun oransal olarak artması da sağlık turizmini artıran etkenlerden biri olmuştur. 

Gelişmiş ülkelerde yaşlanan nüfusun sağlık ihtiyaçları ve sağlık giderlerinin payı her geçen gün artmaktadır. REFAH Toplumunda Sosyal Güvenlik maliyetlerinin artmasının yanında yaşlı nüfus oranının çok fazla olması da REFAH toplumunda bulunan Sosyal Güvenlik Kurumlarını ciddi şekilde zorlamaktadır. Bu sıkıntıları aşmak için, gelişmiş ülkelerde (REFAH toplumlarında) bulunan sosyal güvenlik kurumları arayışlara girmiştir. Bu sıkıntıları aşmak için, gelişmiş ülkelerde bulunan sosyal güvenlik kurumları ve özel sigorta kuruluşları, kaliteli tıbbi hizmet sunan ve yakın mesafede yer alan ülkelerle paket anlaşmalar yaparak, sağlık hizmetlerini düşük maliyetle alma çabaları içinde olduğu görülmektedir. 

Türkiye kaliteli hizmet, alanında uzman hekimleri, en önemlisi yeni olan ileri ve son teknoloji yatırımlarıyla sağlık turizminin önde gelen ülkelerden biri konumuna gelmiştir. 2019 yılının ilk 6 ayında sağlık turizmi için Türkiye’ye gelenlerin sayısı % 32 civarı artış göstermiştir. Bu verilerden Sağlık Turizmi için Türkiye’ye gelen kişi sayısında çok ciddi artışlar olduğu da gözlemlenmektedir. 

 

Türkiye’ye farklı coğrafyalardan hastalar gelmektedir. Gelen hastalar ağırlıklı olarak Avrupa, Ortadoğu ve Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin vatandaşlarıdır. İngiltere’den ve İskandinav ülkelerinden ağız ve diş tedavisi için çok fazla hasta gelmektedir. Saç ekimi, en fazla rağbet gören alanlardan bir diğeridir. Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Almanya, İngiltere, Hollanda, İtalya ve Fransa’dan binlerce kişi saç ekimi yaptırıyor. Karaciğer nakli gibi hassas cerrahi operasyonlar için de yine Türkiye tercih edilmektedir. Yabancı hastaların Türkiye’yi tercih etmesindeki en önemli sebeplerin başında tesislerin yeni ve modern cihazlarla donanımlı olmasının yanında yüksek hizmet kalitesi olduğunun unutulmaması gerekir. Sağlığına kavuşarak ülkesine dönenler, başkalarını da Türkiye’ye yönlendirmektedir. Tıbbi olanaklara konaklama kolaylıkları eklenince Türkiye’nin her geçen gün sağlık turizmde biraz daha fazla tercih edilen bir ülke konumuna geldiği görülmektedir. Böyle olunca da Türkiye’nin sağlık turizmi pastasından aldığı pay, her geçen gün artış göstermektedir. 

Başarılı bir ameliyat geçiren ve ülkesine mutlu dönen bir hasta, kendi çevresine, Türkiye’deki sağlık hizmetlerinin ne kadar gelişmiş olduğunu anlatmaktadır. Böylece tercih edilme oranları ülkemizdeki bütün hastaneler için geçerli olmaktadır. Sağlık Turizmde tercih edilen başlıca iller sırası ile; İstanbul, Ankara, Antalya, İzmir, Bursa ve Çukurova bölgesi gelmektedir.  

 

Türkiye son zamanlarda riski yüksek tedaviler için tercih edilen bir ülke olmaya başlandı. Özellikle ana illerimizde olan büyük hastaneler , özellikli işler yapan hastaneler ve eğitim hastaneleri bu tip talepleri karşılamaktadır. Sağlık Turizmi kapsamında pek çok hastalığın tedavisi Türkiye’de gerçekleştirilmektedir. Kanser cerrahisi, obezite cerrahisi, organ ve ilik nakli, kök hücre nakilleri, robotik cerrahi ya da nükleer tıp hizmetleri bu konuların başında gelmektedir.  

İklim, kültürel birliktelik ve din unsuru da tercih sebepleri arasında ağırlık taşımaktadır. Bir zamanlar tedavi için Amerika’yı tercih eden Orta Doğu ülkeleri vatandaşlarının artık Türkiye’ye gelmekte oldukları görülmektedir. Bunun en önemli sebeplerinin başında da yüksek kalitede her türlü hizmeti alabilmeleridir. Tabi ki ulaşım ve konaklama imkanlarının yanında din unsuru da tercihte etkin olan unsurlardır. 

 

Ortadoğulu hastalar çoğunlukla estetik, Libya , Irak ve Avrupa’dan gelen hastalarında ortopedi için gelmekte oldukları görülmektedir. Rusya ve Türk Cumhuriyetlerinden gelenlerin % 30 civarı kanser tedavisi için gelmektedir. Balkan ülkelerinin genel eğilimi İtalya’ya ve Almanya’ya gitmekti. Türkiye’nin sunduğu imkanlarla artık Türkiye’yi önemli ölçekte seçtikleri görülmektedir. Tabi ki kültür ve gönül birliğimizin de tercihlerinde ciddi etkisi bulunmaktadır. Aynı imkanlar veya daha üstün imkanlar sunulduğu zaman tercih zaten Türkiye olmaktadır. 

 

Dünya Sağlık Turizmi Konseyi’ne göre Türkiye Sağlık Turizminde dünyada 5,75 milyar dolar civarı bir gelirle 3. sırada olduğu belirtilmektedir. Sağlık Turizminde ilk sırayı ABD ve 2. sırayı Almanya almaktadır.  Dünya Turizm Örgütü de “Türkiye’nin,  2019’da dünya turizm gelirlerinde 15. sıradan  13. sıraya yükseldiğini.” yaptığı açıklamada belirtmiştir. 

 

Son 17 senedir ekonomik istikrarla yapılan sağlık yatırımları ciddi boyutlara ulaşmıştır. Coğrafi konumuz, THY’nin 240 destinasyona direkt uçması, Ekonomi Bakanlığı’nın desteği ve teşvikleriyle özel-sivil sektörle yakaladığımız bu ivme  Sağlık Sektörümüzü bu noktaya taşımıştır. 3-4 saatlik bir uçuş mesafesinde 1,5 milyar kişinin rahatlıkla ulaşabileceği bir konumda Türkiye’nin bulunması Türkiye’yi sağlık turizminde şanslı bir ülke pozisyona getirmiştir. 2023 yılında Türkiye’nin Sağlık Turizm gelir hedefi 2 milyon turistle 20 milyar dolardır. Türkiye’nin potansiyeli bu rakamları rahatlıkla yakalayacağını göstermektedir. 

Türkiye sağlık turizmine yönelik dünya çapında yapmış olduğu tanıtımlar sayesinde her geçen yıl sağlık turizmindeki aldığı payı yıllık ortalama minimum % 25 civarı artırmaktadır. Kaliteli hizmeti, ileri teknolojisi, alanında uzman hekimleriyle Türkiye, sağlık turizminin önde gelen ülkelerinden biri konumuna gelmiştir. Virüs sebebiyle de dünyada bu algının çok fazlalaştığı görülmektedir. 

 

Türkiye sağlık turizmi kapsamında 31 ülkeye kapısını açmıştır. 20 Mayıs 2020’den itibaren Irak, Libya, Azerbaycan, Gürcistan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Yunanistan, Ukrayna, Rusya, Cibuti, Cezayir, Makedonya, Arnavutluk, Bosna Hersek, Romanya, Sırbistan, Bulgaristan, Moldova, Somali, Kuveyt, Bahreyn, Umman, Almanya, İngiltere, Hollanda, Pakistan, Kırgızistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden gelecek hastalar kabul edilecektir. Ortopedi ve travmatoloji, genel cerrahi, çocuk cerrahisi, üroloji, göz hastalıkları, kardiyoloji, kalp ve damar cerrahisi, cerrahi onkoloji, jinekolojik onkoloji cerrahisi, tıbbi onkoloji, radyasyon onkolojisi, beyin ve sinir cerrahisi, hematoloji, yoğun bakım ile üremeye yardımcı tedavi uygulamaları, organ nakli ve kemik iliği nakli alanlarında hasta kabul edileceği belirtilmektedir. 

Yurt dışı hasta kabulü; Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından “ KOVİD-19 Pandemisi süresince Uluslararası Sağlık Turizmi kapsamında ülkemize gelecek hasta ve hasta yakınları hakkındaki tedbirler  ile ilgili prosedürler yayınlanarak ilgili yerlere tebliğ edilmiştir.

Bu prosedürde Türkiye’ye tedavi için gelecek hastaların ellerini kollarını sallayarak gelme diye bir durum söz konusu değildir.

İlgili Prosedürde;

 

Artık her insanın kimlik kartının yanında bir de sağlık kartı da olacağı görülmektedir. Her türlü seyahatler de bu sağlık kartı ile yapılacağı bir sürece doğru dünyanın gitmekte olduğu gözükmektedir.  Bu yeni düzene ve prosedürlere hayatta kalabilmek açısından uyulması gerekliliği de ön plana çıkacaktır. 

 

Bilginin önemi kadar hayal etmekte önemlidir. Alınmış alınmıştır, yapılmışta yapılmıştır. Hiç bir şey insan değerinden fazla değildir. Virüsle mücadelemizde elimizde olanlar alınmamış veya yapılanlar yapılmamış olsa idi halimiz ne olurdu diye ciddi şekilde düşünmek gerekir! 

 

Hiçbir virüs bizim birliğimizden, beraberliğimizden, kardeşliğimizden daha güçlü değildir. Hiç bir hastalık önümüzdeki aydınlık yarınların önüne geçemez. Hiçbir tehdit bizi hedeflerimizden asla vazgeçiremez. Bunun için de hep birlikte Türkiye olmak gerektiğini her zaman hatırlamamız gerekir.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —