Necmettin ÇUHADAROĞLU


RÜYA

RÜYA


 

Fakir kendi halinde yaşarken bir rüya görür, büyük bir kalabalık vardır rüyasında yaşantısı sıratı müstakim üzerine kuranlar ve kula minnet etmeyenler ile bir tarafta yaşanan olaylar karşısından susanlar, Kayseri komando tugayı sekiz şehit verirken düğünlerde göbek atanlar, dergiler karşılığında gazeteciler para pompalayanlar, kendi çıkarları için partileri kullananlar, kendi gelecekleri için başkanlara yağ yakanlar, üniversitelerde kendilerine göre yer ya da pozisyon ayarlamaya çalışanlar, belediyelere çöreklenenler, belediyelerin kesesinden yolculuk yapanlar, kul hakkı yiyenler, arsaları peşkeş çekenler, hırsıza arsıza iltifat edenler, bir adım öne çıksın diyordu bir ses.  Diyordu demesine ama kimse bir adım öne çıkmıyordu. Sanki herkes günahsızdı, süt dökmüş kedi misali büzüşüp duranda vardı, pişmiş kelle gibi sırıtanda. Yüzsüzlüğün diğer adı diyordu fakir. Burada da mı torpil burada damı liyakatsizlik diyordu ki uyanmıştı. Neyin peşinde idi anlamadı ama hemen yüzünü yıkayıp abdest aldı. Rüyalar acaba gerçek miydi diye sokağa çıktı. Tam çok şükür derken Padişah ve maskaraları yine sahnede idi hey hayytttt bu ne biçim hayat diye mırındandı.

Gördüğü rüyamıydı gerçek miydi bilinmez ama maskaralar aynı maskara, taklacılarda aynı taklacı idi. Hemen bir atasözü aklına geldi. ?´Katranı dövme ile olmaz şeker, cinsine tükürdüğüm cinsine çeker´´ herkes cinsine çekerdi aslında. Birde bu işleri yapabilmek cibilliyet meselesi idi.Eğitim mi önemli idi cibiliyetmi aslına çekmek mi?Günün kıssası;

Vakti zamanında bir ülkede yaşlı ve bilge bir padişah, bir de çok akıllı bir veziri yaşar. Padişah vezirine bir gün bir soru sorar:

-?Vezirim cibilliyet mi (yaratılıştaki huy mu), eğitim mi  daha önemlidir?? Vezir hiç duraksamadan cevap verir:

-Cibilliyet, padişahım.? Der. Bu sözün gerçeğini ortaya çıkarmak amacıyla padişah memleketin her bir yerine tellallar gönderir. Tellallar ülkenin her tarafını dolaşırken:

-?Duyduk duymadık demeyin. Padişahımızın davetidir. Yapılacak bir yarışmada ülkenin en iyi hayvan eğiticiliğini kazanana bin altın verilecektir?? diye avaz avaz duyuru yaparlar.

Derken kısa zaman içinde ülkenin en iyi hayvan eğiticisi seçilir ve padişahın huzuruna çıkarılır. Padişah hayvan eğitmenine sorar:

-?Bir kediye çok kıymetli bir eşyayı istediğin kimseye göndermeyi ne kadar zamanda öğretebilirsin? der.

Hayvan eğiticisi:

-?Üç-beş ayda öğretirim padişahım.? der.

Padişah adamı kabul eder ve adamın istediği süreyi verir. Verilen süre dolar ve kedi eğiticisi huzura alınır..

Padişah:

-?Haydi hünerini görelim? der.

Kedi eğitmeni herkesin hazır olduğu bir durumda padişahın işaretiyle kediye komutunu verir. Kedi, adamın komutları ile ağzına aldığı mücevherleri padişaha tam vermek üzereyken, vezir cebinde sakladığı fareyi yere bırakır. Fareyi gören kedi götürmekte olduğu mücevherleri yerlere saçarak derhal kaçan farenin peşinden koşmaya başlar. Bu kez vezir padişaha sorar:

-Padişahım eğitim mi önemlidir, cibilliyet mi?

Tabi, padişahın vereceği cevap belli:

-?Cibilliyet vezirim, cibilliyet.? der.

Kıssasaki kedi, insanın imtihanı olan şeytani nefsin, hayvani sıfatıdır. Tıpkı hikayedeki kedinin durumu gibi onun önüne bir fırsat geldiğinde aldığı görev ne kadar önemli olursa olsun o, kedinin fareyi mücevhere tercih ettiği gibi bir an bile tereddüt etmeden emanete ihanet etmekten geri kalmaz. Onu ne kadar eğitirsen eğit, yaratılışındaki huydan vazgeçemez. Bu açıdan nefse asla güven olmaz. İnsanlar ne kadar yüksek tahsil yaparlarsa yapsınlar yaratılışlarındaki huy hep aynı kalır. Onun önüne ancak tasavvufi terbiye ile geçilir. Onun içindir ki kontrol, nefiste değil insanda olmalıdır. Kontrolün insanın eline geçebilmesi için de mutasavvıfların yaptığı gibi, nefsin istekleri yapılmayıp istemediği İlahi emirler yapılarak ona egemen olmak mümkündür. Eğer nefsin her istediği verilir ve her istediği yapılırsa, insan nefis hayvanının güdümüne geçerek hayvanlaşır. Bu durumu, çevresine kaba davranan tahsilli kimselerde bariz olarak görmek mümkündür.
Gerçek anlamda olgun insanlar ancak nefsine muhalefet ederek olgunlaşabilmişlerdir. Bu bakımdan insanlar İlahi vahye uymadıkları ve Peygamber ahlakı ile ahlaklanmadıkları sürece içlerindeki hayvani sıfatlara egemen olamazlar. Dünyaya hakim olup da, nefisleri karşısında kolayca mağlup olanlar az değildir.

 

Kalın sağlıcakla