Necmettin ÇUHADAROĞLU


KOCA(SİNAN)

KOCA(SİNAN)


 

Büyükler Hep söyler ya koca koca adamlara masallar diye. Bazen insanlar kendinden beklenen performansı pekte gösteremezler. Çalışma duygusunda olan insanlar didinir dururlar. Bazıları ise oturdukları yerden ahkâm keserler. Bazılar da yaşı duruşuna bakmadan laf ederler. Onların işi zaten laf üretmekten öteye geçmezler. Bulundukları mevki de onları daha da hırslandırır.

Uzun zamandır yazamadım. Kocasinan Belediyesinin başında gerçekten geleceğin vizyon sahibi dürüst, çalışkan bir o kadar da mütevazi bir başkan var. Geçmişini inkar etmeyen Kocasinan da kendisinden önce gelenleri ve hizmet edenleri iftiharla yâd eden birisi var. Onun çalışmalarının anlatıldığı programa girmeyeceğim. Herkesin ne halt olduğunu biliyor zaten.

Bize düşen görev yapılan hizmetleri en iyi şekilde anlamak, anlatmak varsa eksik ya da fazla onları söylemek. Gerisi teferruat. Makam ve mevkilerde bulunanlardan bir şey beklemek ve istemek niyeti varsa ulu orta bunu söylemek, aba altından sopa göstermemek. Bize düşen görev bence bu. Koca koca adamların küçük işler peşinde olduğu bir dönemde eleştireceğiniz kişi sizin işiniz hakkında size bir kolaylık sağlıyorsa iyi yoksa kötü, öylemi? İşte bu bize yakışmıyor. Yakışanı yapmakta koca koca adamlara düşüyor vesselam.

Biz Kocasinan´ın takipçisi olacağız. Varsa yapılması gereken onları yapıp söyleyeceğiz. Belediyelerin işi hizmet üretmek, bizim işimizde varsa yanlış ya da hatalı bir iş onu anlatacağız, yazacağız, eleştireceğiz. Hiçbir özel işimiz olmamalı. Hiçbir belediye ile kamu kurum ve kuruluşlar ile. Etik olan da bu. Bana göre Çolakbayraktar, çalışkan biri, genç biri, bu memleket için hizmet ve yatırım kaygısı olan bu şehri daha nasıl iyi hale getirebiliriz diye düşünen bir insan. Onu destekliyorum. Eksikleri varsa da bu köşeden yada sesimizin kısılmadığı ekranlardan anlatmaya da devam edeceğim. Biraz sabır, bakın Kocasinan şaha kalkacak mı? Kalkmayacak mı?

Ben Kocasinan bölgesinde oturan biri olarak, belediyede Kocasinan´ın ileri gitmesi için çalışan tüm belediye başkan ve personeline şükranlarımı sunuyorum. Bekleyin yeni kadroları ile başarılı bir başkan var. Sabır edin, destek olun, çalışmalarında katkı da bulunun gelin o zaman eleştiri yapacaksak o zaman yapalım ne dersiniz.

Günün kıssası;

Bir deve ile bir eşek vakt-i zamanında bir kervanda yük taşırlarmış. Kervanın sahibi de biraz insaftan yoksun biriymiş. Hayvanlara yükü çok vururmuş, yemi de az verirmiş. O yüzden kervandaki cümle hayvanat, atlar eşekler develer zayıflıktan perişan bir haldeymişler. Ağır yükler altında aylarca yol alırmış bu zavallı hayvanlar. Ovalar, dağlar aşarlarmış. Seferin biri bitmeden diğeri başlarmış.

Yine böyle uzun seferlerden birinde kervanın yolu sarp bir dağa vurmuş. Ta aşağılarda bir dere varmış. Yol demeye bin şahit ister bir ince çizgi üzerinde ölüm korkusu duya duya ilerliyorlarmış. Bir ara nasıl olmuşsa deve ile eşek uçurumdan aşağıya yuvarlanmaya başlamışlar. Tesadüf bu ya sırtlarındaki yükler yola yakın bir yerde kalmış. Bizim eşek ile deve yuvarlana yuvarlana dereye kadar inmiş. Kervanın sahibi yukarıda kalan eşyaları diğer hayvanlara yüklemiş. Aşağıya yuvarlanan eşek ile deveden artık bir hayır gelmeyeceğini düşündükleri için onları kendi kaderlerine terk edip yola revan olmuşlar.

Bizim zavallı eşekle deve aşağıda epeyce kıvranmışlar, canları yanmış ama şans eseri önemli bir sakatlıkları da yokmuş. İlk şaşkınlıklarını atlattıktan sonra anlamışlar ki kervancı onları bırakıp gitmiş. Sevinmişler tabi bu duruma. Neticede zalim bir sahipten kurtulmanın mutluluğunu yüreklerinde hissetmişler.

İki kafadar, dağlar arasında epeyce gezdikten sonra suyu otlağı bol bir mekân bulmuşlar. Yiyip içip günlerini gün etmeye başlamışlar. Kısa zamanda kendilerine gelmişler, güç kuvvet bulmuşlar. Doğrusu keyiflerine diyecek yokmuş.

Bir gün eşek, deveye demiş ki ben aşka geldim, çıkıp şu tepeye dünya âleme aşkımı ilan etmek, bestelediğim şarkıyı dağa taşa dinletmek istiyorum demiş. Deve, bunun yanlış olacağını, birilerinin onları duyabileceğini, yeniden bir kervana dâhil edebileceğini falan uzun uzadıya anlatmaya çalışmış ama eşeğin inadı tutmuş bir kere. Yüksekçe bir yere çıkmış eşek ve başlamış anırmaya. Ama ne anırmak. Dağ taş eşeğin sesiyle inlemeye başlamış.

Tam da o sırada oralardan bir kervan geçiyormuş. Eşekle deveyi görmüşler. Sahipsiz olduklarını anlayınca da kervana dahil etmişler. Sırtlarına ağır yükler vurmuşlar. İkisi de oflaya puflaya yan yana yürüyorlarmış. Fakat deve durmadan eşeğe kızıyormuş, şarkı söylemeseydin bu hale düşmezdik diye. Eşek de ne yapayım canım şarkı söylemek istiyordu, kendime hakim olamadım diye cevaplıyormuş.

Eşek yolda bir hinlik düşünmüş. Yalandan topallamaya başlamış. Kervan sahibi eşeğin yükünü de deveye yüklemiş. Eşek rahatlamış ama içindeki fitne devam ediyormuş. İyice toplamaya başlamış. Kervancı, eşekten vazgeçemediği için eşeği de devenin sırtına yüklemiş. Devenin canı iyice sıkılmış ama ses çıkarmamış. Derken yolları yine sarp bir dağa gelmiş. Dağın zirvelerine yakın bir yerinde deve, sırtındaki eşeğe demiş ki eşek kardeş hani çayırda sen şarkı söylüyordun ya o şarkı benim çok hoşuma gitti. Şimdi de ben aşka geldim, canım oynamak istiyor. Eşek itiraz etmiş, olmamış; yalvarmış olmamış.

Deve, "O zaman sen şarkı söyledin şimdi de ben oynayacağım. Sen o zaman benim sözümü dinlemedin, sözüme değer vermedin. Şimdi ben seni niye dinleyeyim." demiş ve oynamaya başlamış. Derken sırtındaki eşek bu çılgın oyun üzerine devenin sırtından aşağı düşüp uçuruma yuvarlanmış. Taşlara çarpa çarpa ölüp gitmiş.

Deve aşağıya yuvarlanan eşeğe bakıp, sen aşka gelince şarkı söylersen ben de aşka gelince oynarım. Sonuç da böyle olur işte demiş.