Necmettin ÇUHADAROĞLU


KİBİR

KİBİR


 

Gelin canlar bir olalım, işi kolay kılalım, sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz. Yunus emre ile başlayalım istedim bu günde. Öyle değil mi zaten dünyanın kimseye kalmayacağını bilmiyor muyuz. Sultan Süleyman´a kalmayan bir dünyadan bahsediyoruz. Gazeteniz Büyük Kayseri de bu ikinci haftam. Bazı arkadaşlar neden yazı sorusunu ile de karşılaşıyorum. Gazetecinin işi zaten bu değil mi? Yazabildiği kadar doğruları yazmak ve savunmak. Kendimden bahsetmemi isteyenler var. Bazı durumlarda insan kendi kendini anlatamaz. Ama kısaca özetleyecek olursak, bu işten fazlaca bir kazancı olmayan önce bir yüksek okul, sonra üniversiteyi de dışardan bitiren, âcizane Suriyeli vatandaşların karşılamalarında tercümanlık yapan, İbranice ve arapça çevirileri ile el cezire ye makaleler ve haberler gönderen, Doğutürkistan davasına Allah rızası için yardım eden ve bu uğurda gerektiğinde cebinden para harcayarak kendi kıt imkanları ile 12 bölüm ?´hüznün coğrafyasında doğutürkistan´´ adlı belgeseli kazandıran, bir çok manşet haberleri ile yılın muhabiri ödülü alan birisiyim.(Biraz fazla kendimizi ön plana çıkardık her halde affınıza sığınıyorum).

Daha hayatımda anlatamadığım birçok olayı, haberi ve ödülü unuttum zannedersem. Bunları tanımayanlar ve bu işten nemalananlar için söyledim. Hangi konuda Rıza-i bari için çalışmışlar, hangi taşın altına ellerini koymuşlar onu da bilmiyorum. Biz birlik ve beraberlikten söz ettikçe onlar hep eleştirmeye devam ediyorlar. Varsın etsinler. Biz yolumuza devam edeceğiz. Bu memleket Kayseri de Müslüman, Ürgüp´te münafık, Mersinde çokkkk zavallı insanları gördü. Buralarda beş vakit namazını kılan yurt dışı seyahatlerde yapmadıkları rezillikleri bırakmayan, burada namuslu dışarda bu kavramdan bi haber olanları hep yazdı okudu ve okuttu. Herkesin bir bildiği var denildi ama imtihan dünyasında sınıfta kalmamak için daha fazla ayrıntılarına girmiyorum.

Mesele aynı fikirde olup anlaşmakta değil. Mesele farklı fikirlerde olup birbirlerine saygı duyabilmektir. İşte böyle davrananlara insan deniliyor demek içimden geliyor ama onuda beceremiyoruz. Bir güzel söz varya, kural hiç değişmez adam ettiğiniz eşekler gün gelir ilk sizi teper diye. Maalesef dışarısı bu dediğimiz mahlukattan kaynıyor.

Mevlanaya sormuşlar, o kadar yazarsın, o kadar okursun da ne bilirsin deyin de Mevlana Hz. DE HADDİMİ BİLİRİM DEMİŞ. İşte bütün mesele burada. Haddini bilmekte.

Günün kıssası ile bitirelim; Fare bir devenin yularına yapışmış, onunla birlikte gidiyordu. Gidiyordu ya gurur ve kibri de kendisiyle birlikte gidiyordu. Deve, ömrü boyunca bu kadar kibirli, kendini beğenmiş ve üstün gören biriyle karşılaşmamıştı. Fare kendi kendine ?Ne büyük bir rehbermişim de haberim yokmuş. Deveyi yularından tutmuş götürüyorum.´ diyordu. Az sonra bir ırmağa çıktı yolu devenin. Gürül gürül çağlayarak akıyordu. Deve duraksadı. Akıntı güçlüydü. Ama rahatlıkla geçebilir di. Fareninse beti benzi atmıştı. ?Eyvah!´ dedi. ?Şimdi ne yapacağım?? Deve, az önce gururundan yanına yaklaşılmayan fareye baktı, ?Hayrola dostum!´ dedi. ´Ne oldu?´ Fare kekeledi, ?Yo, yok bişey!´ Deve, ´?haydi!´ dedi. ´Paçaları sıva da gir suya, kılavuz sen değil misin?´ Fare, zor durumdaydı, ?Bu koca ırmağı nasıl geçerim?´ dedi. Sesi yumuşamış, yelkenleri indirmişti. ´Su çok derin!´ Deve ağır ağır girdi suya. Birkaç adım attı. Su dizlerindeydi. ?Korkmana gerek yok!´ dedi. ´Bak, dizlerime geliyor!´ Fare yalvarır gibi, ?Aziz üstad...´ dedi. ´Senin dizine gelen su, benim başımı kaç metre geçer Allar bilir. ´ Deve taşı gediğine koyarak, ?Öyleyse... ´ dedi. ´Bir daha böbürlenme, haddini bil!´ Ve ekledi, ´Haydi hörgücüme geç de gidelim. ´

?Sen tene aşıksın ben cana? Leyla sevdasıyla sarhoş olan ve benliğinden geçerek sahralara düşen Mecnun´a bir gün bir haber ulaştı, ´Bu sabah Leyla filan yere gidiyor, acele ederse yetişebilir.´ Cünun, yani delilik çölüne düşmüş olan Mecnun durur mu haberi alınca?!.. Hemen bir deve buldu ve binerek mahmuzladı. Leyla nerede Mecnun orada olmalıydı. O´nun pervanesiydi çünkü. Leyla´nın ışığına koştu her zamanki gibi. Devenin yeni doğmuş bir yavrusu vardı. Annesini geriden izliyor, yetişmekte güçlük çekiyordu. Mecnun mahmuzladıkça hayvan hızlanıyor, yuları gevşetince de duraklıyor, yavaşlıyordu. Birinin aklı fikri ilerdeki Leyla´daydı, ötekinin gerideki yavrusunda. Mecnun kendini yitirdiği zaman devenin adımları geri geri gidiyor, kendine geldiği zaman ilerliyordu. Derken tuhaf bir şey oldu. Mecnun kendine gelmişti ama baktı, hala aynı yerdeydi. Deveye; ?Yoldaş?? dedi. İkimiz de âşığız. Ben Leyla´ya sen yavruna. Bir birimizin yolunu kesiyoruz. Bu yoldaşlığa sığmıyor. Çünkü sen tene âşıksın ben cana.

 Ayrılmamız gerek.

Evet anlayana, sen paraya aşıksın biz semaya??