Fatma DENİZTAŞ


Kadına Şiddetin Perde Arkası

Savaşın olmadığı bir ülkede yaşadığımızı düşünüyorsak yanılıyoruz. Eğer kadınlarımız ve çocuk yaşındaki genç kızlarımız evlerde, sokaklarda, okullarda ve işyerlerinde sık sık şiddetin her türlüsüne maruz kalıyorsa savaşın tam ortasındayız demektir.


Savaşın olmadığı bir ülkede yaşadığımızı düşünüyorsak yanılıyoruz. Eğer kadınlarımız ve çocuk yaşındaki genç kızlarımız evlerde, sokaklarda, okullarda ve işyerlerinde sık sık şiddetin her türlüsüne maruz kalıyorsa savaşın tam ortasındayız demektir. Tarihteki bulgular kadınlara yönelik şiddet içerikli davranışların her bir ırk, kültür, din, ulus ve ideolojilerdeki erkekler tarafından yapıldığını ve kadınların insan olarak değil sadece bir nesne, bir ödül olarak görüldüğünü gösteriyor. Özellikle erkeğin kadından üstün görüldüğü, kadın ve erkek rollerinin katı çizgilerle birbirinden ayrıldığı toplumlarda kadınların daha çok istismara maruz kaldıklarına tanık oluyoruz.

Yaşamımızda şiddetin artık her türünü görüyoruz; fiziksel, cinsel duygusal, ekonomik şiddet gibi. Erkekler daha çok karşı tarafa gücünü gösterme, kendini kanıtlama, sahip olduğu duruma veya kişiye karşı oluşturduğu otoriteyi canlı tutma, ilk darbeyi kendisinin oluşturması gerektiği gibi mitlerini gerçekleştirmek için daha çok fiziksel şiddete başvurduklarını saptıyoruz. Toplumların da getirdiği bazı acımasız kurallar doğrultusunda erkeklerin bir adım daha önde olması onların gücünü daha etkin ve baskın kılmaktadır. Erkeğin gücünü, kontrolünü kaybetme korkuları da onların fiziksel şiddete başvurmalarına sebep olmaktadır. Diğer yandan kadının, kocasının yaptığı şiddeti sorun olarak görmeyip gerekli önlemleri almaması veya gerekli birimlere bu durumu iletmemesi de şiddetin durumunu etkilemektedir. Ve erkeğin, şiddeti hoş gören bir ortamda büyümesi de şiddete sıkça başvurmasının bir sebebi olabilir. Erkeğin çocukluk çağında yetiştiği ortamda şiddete maruz kalması veya tanık olması onun ileriki yıllarda şiddeti kullanan bir birey haline dönüşmesine sebep olacaktır. Çünkü artık o sosyal öğrenmeyle stres anında şiddetin uygulandığını öğrenmiş olur.

Yaşamımızda artık eğitimli veya eğitimsiz fark etmeksizin tüm aile yapılarında şiddet görülmektedir,ama yinede sıklık olarak eğitim,kültür,sosyoekonomik düzey,işsizlik ve kadının eşine göre statüsü,kadın erkek arasındaki eğitim farkı şiddeti ve şiddetin derecesini etkilemektedir.Şöyle ki işsiz,eşine göre statüsü biraz alt erkeklerde şiddet eğilimi daha fazladır.Çünkü erkekler kadınlara göre otorite faktörünü hep üzerlerinde taşımak isterler.

Eşine göre statü ve eğitim açısından yüksek kadınlar şiddete maruz kaldıklarında şiddetle nasıl baş edebileceklerini daha iyi görüp, karar verip, uygularlar.

Erkeklerin çatışmaları çözümlemede etkili başa çıkma yöntemleri kullanmamalarının aile içi şiddetin yaşanması açısından risk oluşturduğu görülmektedir. Ve şiddet eğilimli bireylerin sorun-çözme ve çatışmayı çözmeye yönelik becerilerinin olmadığını ve bu durumun da ev içindeki gerginliği artırarak fiziksel şiddetle sonuçlanabileceğini göstermektedir. Ayrıca çocukluk döneminde şiddetle ilgili bir travma yaşamış bir erkek ileriki yaşamında bu travmayı kendiside şiddet uygulayarak yineleyebilir. Ve erkek eşine bir kez dahi olsa şiddetin herhangi bir türünü uyguladıysa bu şiddet ilerde tekrardan ortaya çıkabilir.

 Kadını kadın yapan kadın genleri, erkeği erkek yapanda erkek genleridir. Ve biz bu genlere göre davranışlar şekillendirmekteyiz. Toplumun bu genler doğrultusunda erkeklere ve kadınlara empoze ettiği kurallar, sorumluluklar ve roller vardır. Küçük yaştan itibaren bizim erkeğe yüklediğimiz roller şiddete meyilli olmasının bir göstergesidir. Erkek çocuğunun oyuncakları silahlar, kılıçlar, çekiçlerdir. Onların oyunları kavga, güreş, güç içerir. Yani erkeğe toplumca kazandırdığımız şey aslında tamamen şiddetin erkek için öngörülebilen bir davranış olma eylemidir. Özetle kişinin kendi ailesinde şiddete tanıklık etmiş olması, alkolün kötüye kullanımı, çocukken istismara uğramak, baba figürünün hiç olmaması ya da varsa bile onunla sıcak bir ilişki kurulamaması, kadına karşı şiddet uygulanması açısından risk etmenleri olarak görülmektedir. Bu yapının biraz daha değişmesi ve yumuşaması için katı kurallarımızı yıkıp erkek ve kadını adaletli yetiştirmemiz, gerektiğinde kadının gücünü göstermesi için onu desteklememiz gerekmektedir.Sağlıklı bir yaşam ve şiddetin olmadığı bir dünya diliyoruz..