Necmettin ÇUHADAROĞLU


İHANET

İHANET


 

 

Ne kelimeler kalıyor insanın aklında,  ne de yazı yazmak hissi. Her yanımız puslu, her yanımız dumanken şu günde pekte bir şey yazmak gelmiyor içimizden. Hepimizin yazacağı çok şey olmasına rağmen. Yitip giden canlara bakıyoruz kiminin derdi okumak, kiminin derdi geçim sıkıntısı, kimi evine gitmekte, kimi yarına umutla bakmakta. Bir de bakıyorsunuz ki hain bir pusu, içinde hainler dolu araç. Kanı yok, adı yok bunların. Kendi memleketine düşman olmak. Doğru her ananın karı değil hayırlı evlat doğurmak. Kimi it kimi ise yiğit doğuruyor bu topraklarda.

Türkiye´nin her yanında olabilir patlama, terör ama bunun yerli iş birlikçileri için acil önlem alınmalı. Nasıl mı? Ceza kanunda yapılacak yeni düzenlemeler ve yeni bir anayasa ile mümkün olan ceza infaz kanunu. Her zaman batıdan yüz yılın deccalı Amerika´dan icazet alıyoruz ama onların ceza yasasını almıyoruz. ABD de küçük yaşta çocuklara tecavüz eden ve öldürenler iğne ile öldürülüyor. Terör suçları da öyle ama maalesef benim ülkemde hala idamı bile tartışmıyoruz. Neden anlamıyorum, 14 küçük yaştaki erkek çocuğuna tecavüz etmiş olan bir insanı neden yargılayıp hepse atalım ki? Cezai müeyyidesi bu kadar mı olmalı? Yine benim ülkemde teröristler neden 30 yıl ceza alsın ve onlara 30 yıl neden bakalım. Bu memlekette otuz yıl geçince ve içerden çıkınca daha mı akıllanacaklar ki? Neden ölenler yada tecavüz edilenlerin yakınlarının yerine kendimizi koymuyoruz, neden empati yapmıyoruz.

Cezai müeyyideler bu kadar az olursa sonucuna da katlanmamız gerekir. İdam yasası yoksa, Hadım yasası, o da yoksa bu kadar olur demememiz gerekir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti içerde bu kadar hainle uğraşırken, dışarıda da küresel çetelerle uğraşmaya devam edecek.

Bu günde bir ayet ile bitirelim; Bir kimse Allah-u Teâlâ´ya, Allah-u Teâlâ´nındinine ihânet ettiği zaman;din-i İslâm´ı ve müslümanları kâfire peşkeş çekmek istediği zaman;artık ondan her şey beklenir. Bunu yapan her şeyi yapar. Vatanmış, milletmiş, bu gibiler için artık mevzu değildir.  Biz bunlara "Vatan hâini, sahte kahramanlar" diyoruz.
"Onlar düşmandırlar, onun için (kendilerine emniyet etme) onlardan sakın. Allah kahretsin onları! Hakk´tan nasıl çevriliyorlar?" 
(Münâfikun: 4)
Günün kıssası;İhanetin adı göçmen bir kuşa verilmiş, sadakatin adı ise; bir serçeye... Göçmen kuş, bütün bahar ve yaz boyunca küçük köyün üstünde uçmuş serçeyle beraber. Küçük sinekleri, kurtları yemişler. Kış yağmurlarıyla şaha kalkmış, derelerden su içmişler. Masmavi gökyüzünde dans etmişler, çiçek açan ağaçlara konup, papatya tarlalarında gezmişler...

Birbirlerine söz vermiş kuşlar; ayrılmayacağız diye. Ama kış gelmiş... Göçmen kuş adına yakışanı yapmaya kararlıymış... Serçe ise her zamanki gibi sadık ama sevgi de yabana atılmaz bir gerçek. Ayrılık acı, ihanet kötüymüş serçe için yaşamaksa önemli imiş göçmen için. O, baharların tatlı eğlencesiymiş sadece gel demiş serçeye benle beraber... Başka bir bahara uçalım... Serçe ise burda bekleyelim demiş yeni baharı. "Ama kış acımasızdır." demiş göçmen kuş, "Yaşayamayız burda, aç kalır üşürüz." Serçe "Hayır!" demiş, "Korunuruz kötülüklerinden kışın beraber..." Göçmen kuş inanmamış serçeye; "Hayır!" demiş, "Gidelim!".

Serçe için gitmek nasıl bir ihanetse yaşadığı yere kalmakta aynı şekilde ihanetmiş sevgiliye... Ve karar vermiş sevgiyi seçmiş uçacakmış yeni bir bahara... Göçmen kuş ve serçe çıkmışlar yola... Ama serçe zayıfmış, onun kanatları uzun uçuşlar için değil. Dayanamayacakmış bu yola. Oysa göçmen kuşun kanatları güçlüymüş, çünkü; o hep kaçarmış kışlardan hep gidermiş zorluklarından kışın yeni baharlara...

Bir fırtına yaklaşıyormuş... Göçmen kuş hızlı gidiyormuş fırtınadan, yakalanmayacakmış... Ama serçe iyice zayıf kalmış, yavaşlamaya başlamış. Göçmen kuşa "Duralım!" demiş, "Artık Biraz dinlenelim!" Göçmen kuş itiraz etmiş, "Fırtınaya tutuluruz!" demiş, "Ölürüz."

Serçe çok fırtına görmüş, kurtuluruz demiş. Ama göçmen kuş "Devam edelim!" demiş serçeye, "Birazdan okyanuslara varacağız!" Serçe sevgisine uymuş ve peşinden son bir gayretle gitmiş göçmen kuşun.

Birazdan varmışlar okyanusa... Kurtuluşmuş bu büyük deniz göçmen kuş için... Çok iyi bilirmiş buraları... Ama serçe ilk kez görüyormuş ve sanki; gökyüzünden daha büyükmüş bu yeni mavi... Serçe artık dayanamıyormuş, son bir sevgi sesiyle seslenmiş göçmene; "Artık gidemiyorum!" Göçmen kuş serçeye bakmış... Bakmış ve devam etmiş yoluna...

Okyanus çok büyükmüş; serçe ise çok küçük. Serçenin sevgisi de çok büyükmüş ama göçmen kuş çok küçük...

İroniye bakın ki:

Okyanusun mavi sularında bir minik sadakat...
Yeni bir baharın koynunda koca bir ihanet...

Kalın Saglıcakla,