Necmettin ÇUHADAROĞLU


HAYA

HAYA


 

Televizyonda koca diye ağlayan kadınları görmekten daha usanmadık mı? Reyting uğruna tüm manevi değerlerimiz kayboluyor. Ar ve hayâlarını tellala vermiş insanları televizyonlara çıkarmak ne zamandır bizim âdetimiz oluyor.

Radyo Televizyon üst kurulu uyuyor. Toplumun örf ve adetleri kayboluyor bizlerde koyunlar gibi bakıyoruz.  Bazen öküz ile tren hikâyesi aklıma geliyor.

Roma döneminde, evlenilecek erkeklerin fiziki özellikleri ne kadının da ifşasına bakılırmış. Daha evvelki çağlada ise sapıklık derecesine genç kızlar kendilerini sergilermiş. Bence bu programların onlardan farkı kalmadı. Birde başlarında türbanla çıkanlara ne demeli. Türban aslında insanın iffetini sergileyen bir değer. Bir bez parçası da değil. Gerçi insanların türban başlarının örtüsü olmamalı. Öncelikle iffetini korumalı insan. Maalesef televizyonlarda çıkıp ta gelin adayları Tarkan denen sanatçı için ağlıyorsa, örtünmelerine pekte gerek yok. İstedikleri koca adaylarının özelliklerini sayıyorlar inanın reyting için erkeklerde Roma dönemini aratmayan sorular sormaya başlayacaklar, sorarlarsa da şaşırmayın.

El hayâ vel imandı, yani hayâsı olmayanın imanı da olmaz.

Gelin kadınlarımızla, kızlarımızla reyting uğruna oynatmayalım. Üç maymunu oynayanların suratına bir tükürelim, bizim namus anlayışımızda yetmiş yaşında vücudunun hiçbir organı tutmayanları incitmeyelim. Ağlayanlar, sızlayanlar, karı isterim diye ağaca çıkanlar, koca diye yalvaranlar bizim toplumumuzun yüzde kaçını oluşturuyorlar. Ama böyle bir Müslüman olmaz, olamaz, olmamalı.

Toplumumuz neden böyle ayrışmalara bölündü bir anlam vermemiz gerekir. Müslüman toplumları bölmek için düzenlenen bir operasyonda ahlaki çöküntüleri ortaya çıkarmak. İşte ahlaki çöküntünün başlangıcı, tarihi genel evlerde olur ya bilmeyenler google´dan baksınlar. Hayat kadınları gibi düzülüp ekranlarda talip beklemek ile genel ev kapılarında müşteri beklemenin bence hiçbir farkı yok. Oldu olacak üzerlerinizdekileri de çıkartın olsun bitsin. Hani adada kalanlar var ya onun aynı şekli Avrupa´da çıplaklar yarışması gibi yapın herkeste sizde kurtulun.

Bizleri ahlaki çöküntü ile bitirme noktasına getiren bu diziler ve yarışmaların en çok ta hükümet yanlısı atv de yayınlanması da bir hayli üzücü.

Günün kıssası ile bitirelim; Geçmiş vakitlerin birinde alimin biri, boğazın öbür yakasına geçmek için bir sandalcının yanına gelerek ona sorar:  Karşıya geçirmek için ne kadar para alıyorsun? Garşuya bir liraya geçürüm efendü. Alim, sandalcının bu bozuk Türkçe ile verdiği cevabı beğenmez.  Bu ne biçim konuşma böyle? Yoksa sen dilbilgisi bilmiyor musun? Yok ağam, güççükken haytalık ettük, okuyamaduk!  Tüh, yazık sana! Desene gitti hayatın dörtte biri! Bir müddet gittikten sonra dil alimi tekrar sorar: Allah bilir şimdi sen, matematik de bilmezsin! Yok beğüm! Onu da bilmem! Dedik ya, güççükken haylazluktan okula gidemedük! Tüh yazık, yazık! Hayatının dörtte biri daha boşa gitti!
Bir müddet daha yol aldıktan sonra alim, tekrar sorar: Sakın fizik ve kimya okumadım deme!  Belki hayatımın dörtte birü daha boşa getti; ama o dediklerini de bilmem efendi, vaktinde öğrenemedük işte!  İyi de sandalcı! Dilbilgisi bilmezsin; matematik, fizik ve kimya da bilmezsin; sen ne diye yaşarsın? Bu arada hava bozulmaktadır. Sandalcı büyük bir fırtınanın geleceğini anlar. Alime sorar:  Efendü, yüzme bilüsünüz deel mi?
Dil alimi, sandalcının bu sorusundan endişeye düşer, bir korkudur başlar. Sandalcıya yalvaran gözlerle cevap verir: Sandalcı ağa! Ben yüzme bilmiyorum! Çocukluktan beri o ilmi öğren, bu ilmi öğren derken yüzme öğrenmeye fırsat bulamadım. Aha! N´apcan şimdi! Şimdiden başla dua etmeye! Çünkü gittü hayatunun dörtte dördü!

Bildikleriyle övünen insan, bilmediklerinden dolayı dövünmeyi de hak eder.

Kalın sağlıcakla.