Yalçın ARAL


DÜNYADA RADİKALLERİN İSLAMLAŞTIRILMASIMI, YOKSA DÜNYADAKİ RADİKALLERE İSLAMIN KULLANDIRILMASIMI!

Terör örgütleri, ikinci dünya savaşından sonra strateji üretebilen büyük devletlerin kontrolünde oluşmaya başlamıştır.


Terör örgütleri, ikinci dünya savaşından sonra strateji üretebilen büyük devletlerin kontrolünde oluşmaya başlamıştır. Strateji üretebilen büyük devletlerve arkasındaki güçler yarattıkları bu terör oluşumlarını  kendi çıkarları doğrultusunda başka devletleri istikrarsızlaştırmak sureti ile kontrollerinegeçirmek, bu ülkeleri kendi çıkarları doğrultusunda uydu ülke olarak kullanmak için terörü bir yöntem olarak  uygulamaktadırlar.

 

?Düşmanınızı şaşırtarak, TERÖR, sabotaj ve suikast ile demoralize edin.

Geleceğin savaşı budur? diye öngörüde bulunan ADOLF HİTLER´DİR.

 

Radikalleşme gibi kavramlar Soğuk Savaşın bitişinden bu yana İslami gruplara has bir durummuş gibi sunulmakta olduğu görülmektedir. Sanki radikalleşmenin tek kaynağının özellikle İslam diniymiş gibi kullanılarak, dünyada  basın yoluyla  algı politikası doğrultusunda bunun işlenmekte olduğu görülmektedir.

Radikalleşme denilen olgu herkesin her grubun başına gelebilecek dini inançtan oldukça uzak ve bağımsız bir durumdur. Modern zamanların neredeyse tamamında radikalleşme eğilimi gösteren farklı gruplar oluşmuştur. Hatta Soğuk Savaş döneminde bu kavramlar daha ziyade sol örgütler için kullanılmaktaydı. 

 

İçinden çıktığı topluma yabancılaşan kimseler veya gruplar öfkelendikçe daha da radikalleşmektedir ve radikalleştikçe de marjinalleşmeleri kaçınılmaz bir noktaya gelmektedir.

 

Türkiye tarihinde sağ gruplar nadiren radikalleşirken sol gruplarda radikalleşme çok daha yaygındır. Bu yöntemlerin neredeyse tamamı topluma rağmen azınlık bir grubun siyasal tercihini topluma şiddet kullanarak dayatma zihniyetine dayanmaktadır. Toplumların bu talepleri benimsemediği görüldükçe de bu grupların ana akımı temsil edenlerle aralarındaki mesafelerin daha da açıldığı görülmektedir.

 

Radikalizm, normalin dışına çıkmış ve rasyonalitenin ötesinde bir bireyi ve o bireyin kendi dar görüşü çerçevesinde terörist eylemlere dahil olmasını ifade etmektedir.

Halbuki radikalleşme ne sadece Müslümanlara has bir durum,  ne de radikalleşmenin tek nedeni entegrasyon sorunudur. Tarihte radikal ve marjinal eylemlere karışan birçok farklı ideolojik grup bulunabilir. Sol gruplarda milliyetçi gruplarda sık sık radikalleşe bilir.

 

Bu veriler, radikalleşmenin aslında son derece değişik işleyebileceğini göstermektedir. Ama maalesef bu kavramı kullananlar, Müslüman toplumları çalışmalarında mahkum etmeye ve Müslümanlığı da bir noktaya çekmeye çalıştıkları görülmektedir. Bu suretle dünyada ve bilhassa batı toplumunda radikallik tüm Müslüman toplumlara mal edilen bir olgu haline getirilmek istenmektedir. Özellikle DEAŞ´IN ortaya koyduğu sansasyonel eylemlerin videoları bu radikallik imajının yerleşmesine çok katkı sağlamıştır. Sanki her Müslüman radikalleşmek için hazır bekleyen adaymış gibi sunulmaktadır. Bu kavramsallaştırmayla Müslümanların dünyada rasyonalitenin dışına itilmekte olduğu görülmektedir.

 

Batının kontrol ettiği ve yönlendirdiği bu süreç kaçınılmaz bir şekilde bu kavramsallaştırmanın içinde ki gizli özne olarak Müslümanları hedef almaktadır.

 

Şimdi gelelim ABD´NİN de içinde olduğu son DEAŞ operasyonlarına ve burada ele geçen DEAŞ militanlarının kimliklerine. Bu operasyonlarda 20 kişi civarı terörist canlı yakalanmış ve bunların içinde 5 kişi Alman vatandaşı çıkmıştır. Alman vatandaşlarının içinde 18 yaşında Alman ırkına sahip Alman vatandaşı kız bulunmaktadır. Bu radikalleşen kız teröristin keskin nişancı tüfeği kullanmak sureti ile keskin nişancılık yaparak insanları öldürmekte olduğu bir gerçektir.  

Sormak gerek;

Bu Alman ırkından olan 18 yaşındaki Alman kızın Müslümanlıkla  ne alakası var?

DEAŞ´A katılan ve Suriye´de insan katleden radikalleşmiş Avrupa kökenli ve ABD kökenli insanların Müslümanlıkla ne alakası var?

DEAŞ´IN bir videosunda baş kesen kimsenin batı toplumuna ait birisi olduğu günlerdir basında yer almadı mı?

 

Batı toplumunda radikalleşerek memleketlerinden gelen DEAŞ taraftarı olarak Suriye ve Irak´ta savaşan çok sayıda batılı (Hristiyan!) vatandaş ve bunların yanında da batılı paralı askerler olduğu tespit edilmedi mi bu veriler ortada değil mi? 

Zaten bu DEAŞ terör örgütü oluşumunu ABD başta olmak üzere önemli Avrupa ülkeleri yaratmadılar mı? Çıktısı da; Bölgede kaos çıkararak müdahale et, bu suretle bölgeyi dizayn et ve kontrol altına al, en son hamle olarak da idare et ve sömür.

 

 

 

 

Bu veriler ışığında olaylara bakıp tekrar analiz yapmak gerekirse;

 

Batı toplumunun geldiği veya getirildiği nokta; Aile ve yaşam tarzlarından dolayı içlerinden çıkıp topluma yabancılaşan kimseler için radikalleşmelerinin önü açıldığı zaten görülmektedir. Tabi ki birde üstüne ekonomik kriz ve entegrasyon sorunu eklenince zeminin radikalleşmeye çok müsait hale geldiği veya getirildiği görülmektedir. Batıda bu ortamda ve şartlarda radikalleşen kimseler ve kesimler de bu duygularını icraata geçirecek adres olarak DEAŞ´I görmektedirler. İster Müslüman olsun ister Hristiyan isterse başka dinden olsun radikalleşen kimselerin şu an dünyadaki çekim alanının DEAŞ terör örgütü ve adresinin de Ortadoğu (Suriye-Irak) olduğu görülmektedir. Zaten DEAŞ´I yaratanlar da radikalleşen bu kesime adres olarak ta DEAŞ´I işaret etmektedirler. ABD ve  çoğu AB ülkeleri kendi toplumlarında ki bu oluşumların oluşmasına çanak tutmuşlar  ve toplumlarında ki bu zaafa ses çıkarmayarak oluşuma destek vermişlerdir. Bu hastalıklı zihniyetin amacının gerek Ortadoğu´daki çıkarlarına ve emellerine hizmet edecek şekildeki oluşumları sağlamak, gerek se de dünyada istemiş oldukları çıktıyı elde etmeye odaklanmış oldukları görülmektedir. Bu çıktının da radikalizm ile Müslümanlığı özleştirmek olduğu görülmektedir. Muhakkak ki bunun kendilerinin ve temsil ettikleri zümrelerin menfaat ve çıkarlarına göre de çok önemli sebepleri ve çıktıları vardır.

 

Müslüman ülkelerin ve toplulukların bu oyuna gelmemesi gerekliliği çok önemlidir. Aksi takdirde dünyada radikalizm Müslümanlıkla beraber anılması sağlatılacaktır.

Bu suretle de; 

  • Müslüman nüfusunun gerek terör ile gerekse başka yollarla! dünyada azalmasını sağlamak,
  • Müslümanlar arasına nifak sokmak sureti ile birbirlerine kırdırmaları da bu senaryonun başka bir çıktısı olduğunun da göz ardı edilmemesi gerekmektedir.

 

Derler ya nüfusunu arttıramıyorsan, düşman gördüğün tarafta artan nüfusu azaltacak senaryoları devreye sokacaksın. İstatistiki bilgilerine göre, batıdaki Hristiyan ülkelerin ari nüfusları geriye gitmektedir. Bunun karşılığında Müslüman ülkelerde de nüfus artışının devam ettiği ve önlenemediği görülmektedir.  Bunun dengelenmesi gerekliliği batı toplumunun ulusal güvenlikleri açısından önemi bir gerçektir. Yahudi nüfusunun da dünyada çok az olması da üstüne eklenince oluşabilecek çıktıyı düşünmek bile korkutucudur.