Necmettin ÇUHADAROĞLU


AHDE VEFA

AHDE VEFA


 

Dedikodu üretim merkezinden bahsetmiş birkaç yazımızda, bu merkezdekileri ne nekadar sallasanız da, sövseniz de, tükürseniz de, yüzleri kızarmıyor, çatlamış ar damarları ne yapsanız nafile.

Kaybetti isen ara, kırdıysan af dile, kırıldı isen affet. Çünkü hayat çok kısa diyoruz ama ne kadar anlatırsanız anlatın sadece karşı tarafın anladığı kadar anlatabilirsin. Çünkü sabrın adı yüzsüzlük, fedakarlığın adı eziklik, sevginin adı kişiliksizlik olur.

Kayseri de iki türde yarışlık oluyor, birincisi kendi kültürümüzden gelen hayırda yarışma, ikincisi ise dedikodu da yarışma, iftirada yarışma.

Mehmet Akif e bir bakalım;

Haya sıyrılmış inmiş, öyle yüzsüzlük ki her yerde,  Ne çirkin yüzleri örtermiş, meğer o incecik perde,  Vefa yok, ahde hürmet hiç, lafe-i bi medlul 
Yalan raiç, hiyanet mültezem, her yerde hak meçhul 
Ne tüyler ürperir ya rab, ne korkunç inkılab olmuş 
Ne din kalmış ne iman, din harab, iman türab olmuş.

 

 Sosyal yaşantımızda da hayatımızda da yaptığımız işlerin tamamının da bir vefa ve vefasızlık örneği ile mutlaka karşılaşmışızdır. Vefa´nın sadece İstanbul´da bir semt adı olmadığını, nankörlüğün de kedilere has kalmadığını öğreneli çok oldu. Hayatın her alanında olduğu gibi siyaset de bize çok şey öğretti; vefasızlık ve nankörlüğü mesela?

Hep siyasette denir ya, benim için görev ve makamdan önce yol arkadaşlığı geliyor. Bir arada olan insanların, birlikte yürüyen, bir şeyler paylaşan, dostluk içerisinde bir ömür tüketenlerin son dakika golüyle adının öne çıkmasını isteyebilirler ama belki de nefret kazanmaya başladıkları andır, o an. Vefa, çok hassas bir terazi gibidir belki; insanları nerede kırdığını bilmez, nasıl hakkını yediğinin farkına varmazsın. Ya da o güne kadar sana yapılanı bir çırpıda silip, gerçek yüzünü göstermeye başlarsın. Değil mi ya, her türlü imkân sağlandığında, bütün kapılar kendisine açıldığında, kalkıp kem söz edecek halleri yok ya.

Yaşadığımız şehir vefasızlar kenti, düm merkezlerinin üst kurduğu şehir, at izi ile it izinin karıştığı şehir. Arkanı dönmeye gör. Düşmeye gör. Ama vefasız ve karakteri alt sıralara düşmüş adam sanılan yaratıklara da değer veren bir gurup yok mu bu şehirde. Hep iyi ler mi var. Yok. Kötülerinde üst kurduğu konuşlandığı, her eline kalem alanın yazar, imamın, kerestecinin, yollunun, yolsuzun, yalancının iftiracının da meslekte otuz yıla denk geldiği için ödül aldığı bir kent burası.

Onun için bu memlekette dürüst yaşamak, karınca kararınca geçinebilmek, şeytana eş olmamak bence en büyük erdem. Diyorlar ya ya buy deveyi güdeceksin ya bu diyardan gideceksin, biz hayatımızda çoooookk develer güttük, inadına bu memlekette duracağız ve diklenmeden doğrulukla ve dürüstlükle işimizi yapmaya devam edeceğiz.

Bugünde Peygamber Efendimiz(s.a.v) in bir hadisi ile bitirelim;

: Ben kıyâmet günü şu üç (grup) insanın düşmanıyım: Ben´im adıma yemin ettikten sonra sözünden dönen kişi, hür bir insanı köle diye satıp parasını yiyen kişi, ücretle bir işçi tutup işini gördüren ve işçinin ücretini vermeyen kişi.?

Hadi bakalım, buna ne diyeceksiniz?

Kalın Sağlıcakla.