Yalçın ARAL


1 MART TEZKERESİ VE ABD İLE İLİŞKİLER

Türkiye´deki yazılan, çizilenlere ve tartışma programlarında konuşulanlara bakıldığı zaman ABD ile olan zıtlaşmanın ve ayrışmanın nedeninin 1 Mart 2003 tarihindeki Irak Tezkeresinin ret edilmesine bağlandığı fikri çok ağırlık kazanmaktadır.


 

 

 

Türkiye´deki yazılan, çizilenlere ve tartışma programlarında konuşulanlara bakıldığı zaman ABD ile olan zıtlaşmanın ve ayrışmanın nedeninin 1 Mart 2003 tarihindeki Irak Tezkeresinin ret edilmesine bağlandığı fikri çok ağırlık kazanmaktadır.

 

2016 yılının 10. Ayında ki yazımda da bu konuya değinmiştim.  O zaman ki yazımda ve daha eski yazılarımda da belirttiğim üzere; 1 MART Tezkeresinin TBMM den geçmemesi, o gün bu tezkerenin karşısında olan siyasilerin, Kurum ve Kuruluşların, STK´ların bilerek veya bilmeyerek o sırada nasıl bir yanlış içinde olduklarını ve Türkiye´nin Güney sınırlarında, IRAK VE SURİYE´DE şimdiki durumun yaşanmasına neden olunmasına sebep olduklarının bilinmesi gerektiğini belirtmiştim. O zaman ki yorumumda; TEZKERENİN GEÇMEMESİ ? Güney sınırlarımızda oluşturulmak istenilen TERÖRLE yani PKK ile mücadeleyi, TÜRKİYE´NİN KENDİ TOPRAKLARI içinde kabul etmesi demek olduğunu, Kuzey sınırlarımızın kontrolünü tam sağlayamama tehlikesini doğuracağını ve bunun da bedelinin ilerideki senelerde çok ağır ödeyeceğimiz? şeklinde ifadeler kullanmıştım. O zamanki bu verileri iyi analiz edemeyerek bu öngörüyü göremeyen bilerek  veya bilmeyerek 1 Mart Tezkeresine RED oyu veren SİYASİLER ve RED OYUNA destek verenler Türkiye´nin başta Suriye olmak üzere Güney sınırlarımızdaki şimdiki durumunun sorumluluğunu yaşadıklarının bilincinde olmaları gerektiğini de belirtmiştim.

 

İlgili yazımda, ABD´DEKİ ÜST AKLIN vizyonuna bağlı olarak stratejileri, fikirleri ve menfaatleri doğrultusunda ulaşmak istedikleri hedef ve amaçları için, Türkiye´nin kendi bekasını korumasına yönelik  güney sınırlarından Kuzey Irak´a bunun yanında da Kuzey Suriye´ye girmemesi gerekliliği ABD´DEKİ ÜST AKIL için çok hem de çok önemli olduğunu belirtmiştim. Ama Türkiye düşmanlarının bu çıktıyı alabilmeleri için de karşılarında ABD´NİN gerçek çıkarlarını düşünen diğer Ulusalcı cephenin de ikna edilmesi gerekliliğini bilmekteydiler. Bu çıktının alınabilmesi de ancak ve ancak Türkiye´nin gerçek ABD´den uzaklaştırılması ve bununda 1 mart tezkeresinin reddi ile gerçekleşe bileceği ABD´deki ÜST AKIL tarafından o zaman tespit edilmiş ve uygulamaya koyulmuş olduğunu belirtmiştim. 

 

Bunun içinde, o zaman daha yeni iktidara gelen AK Parti içindeki bazı kişilerin ve muhalefetin bilerek veya bilmeyerek RED kampanyasına alet oldukları görülmektedir. Ayrıca RED kampanyasına hararet ile destek veren STK´lar, O zamanki Kurumlarımızın başlarında bulunanların verdikleri olumsuz demeçlerine ve 1 Mart tezkeresinin RED edilmesi için basının da nasıl çaba gösterdiği hala hafızalardan silinmemiştir.

 

Bu suretle, ABD´deki ÜST AKLIN stratejisi doğrultusunda hareket edilerek 1Mart tezkeresi ret edilmiş olundu. Böylelikle, ABD´deki ÜST AKIL Türkiye´nin güvenilir bir partner olmadığını ve güvenilemeyeceğini karşı cephe olan yani gerçek ABD´nin menfaatlerini temsil eden ve Pentagonu kontrol eden ULUSALCI cepheye ispat edebilme imkanına kavuşmuş oldu. Bu suretle, ÜST AKIL olan ABD´Yİ o zaman yöneten Global Çete (Para Lobisi)  kendi hedef ve stratejileri doğrultsun da istedikleri çıktıyı da almayı başarmışlardır. Böylelikle, ABD´DEKİ bu ÜST AKLIN Türkiye´deki Kurum, Kuruluş ve STK´larında ki uzantıları ile  Türkiye´nin kendi bekasını koruya bilmesinin önüne geçilmiş, ayrıca terör ile mücadelesi zaafa uğratılarak, Türkiye´nin bekasını ilgilendiren bu mücadelesini Kuzey  Irak?a taşınması önlenmiştir. Bu hamleleri ile de Türkiye´nin önü kesilerek bekasına yönelik saldırılara da gereken cevabı veremez duruma getirilmiş olduğumuzun bilincinde olunması gerekmektedir. Şu an Suriye´de ABD ile yaşanan ayrışmanın bu sürecin uzantısı olduğu görülmektedir.

 

Ayrıca, devamlı ABD´NİN ve İsrail´in Akdeniz´e uzanan bir Kürt Terör koridoru oluşturulmasından bahsedilmektedir. ABD´NİN ve bu koridora destek veren Ülkelerin Türkiye´nin güney sınırlarında oluşturmak istediği bu koridorun sonu olan Akdeniz´e hangi yolla inebileceğini iyi düşünmek gerekir. Suriye´nin Akdeniz sahilleri Rusya´nın kontrolü altında iken ABD´NİN düşündüğü koridorun Akdeniz´e çıkış ayağının neresi olacağını da fazla düşünmeye gerek yoktur. Bu Akdeniz´e çıkış koridorunun Irak ve Suriye´nin kuzeyinden yani Afrin´den sonra Türkiye sınırları içindeki Hatay üzerinden İskenderun olduğu maalesef görülmektedir. Zaten ABD´NİN ve Türkiye düşmanı uzantılarının organize ettikleri, istila ve bölme operasyonu olan 15 temmuz darbe girişimi başarılı olmuş olsa idi zaten Türkiye parçalanmış ve ABD´NİN stratejisi doğrultusunda bu koridor çoktan oluşturulmuştu. Bu suretle de Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) doğrultusunda bu alanlar ile İsrail´in sınırları arası zamanla birleştirilmek sureti ile Türkiye düşmanı güçler amaçlarına yaklaşmış olacaklardı. Bunun yanında da Suriye´de bulunan Rusya´nın bulunduğu alanlar da karadan çember altına alınmış olacaktı.   

 

Aşağıdaki söylem ve tespitlerden sonra, şimdiki Kuzey Irak ve Suriye´de ki olayları incelemekte fayda vardır.

 

Dünyadaki Müslüman ülkelerde oluşan terör örgütlerini kuran ve yönetenlerin, ABD´NİN ve İsrail´in olduğu her tarafta yazılıp çizilmektedir. Batılılarda bu oyunun bir kenarından bu ahlaksızlığa bulaştıkları için ses çıkaramamalarına  rağmen bu gerçekler bütün dünyada ki ülke yöneticileri tarafından maalesef çok iyi bilinmektedir.

İngiltere evvelden ABD ile Global Çete (Para Lobisi) vasıtasıyla beraber çalışırken , Trump döneminde yeni dünya düzeni için şimdi düşman kardeşleri oynadıkları maalesef bilinen bir gerçektir.  

DEAŞ ve PKK´yı kuran ve destekleyen unsurların ABD ve İsrail olduğu bilinmektedir. İngiltere´de bu işin içinde olmasına rağmen şu an ABD ile ters düşmesinden dolayı başka oyunlar içinde olduğunu da bir tarafa not edilmesi gerekmektedir.

ABD, hakim olmak istediği bölgeleri İsrail ile kurduğu ve şuan kontrolünü İsrail´e kaptırdığı DEAŞ terör örgütü vasıtası ile alan boşalttırarak  sonrada bu bölgelerin hakimiyetini herhangi bir çatışma yaşanmadan PKK´NIN uzantısı YPG unsurlarına teslim ettirmişler ve ettirilmektedirler.

ABD´NİN DEAŞ´I desteklediğini ve iç içe oldukları ile ilgili bu haberler de zaten İngiliz basınında çokça görmekteyiz. Zaten bilinen bu gerçeği de İngilizler dünyaya ifşa etmişlerdir.

İngiltere bu hamlesi ile Yeni Dünya düzeninde ABD´NİN karşısında olduğunu belirterek, ABD´NİN terörü destekleyen bir ülke olduğunu dünya kamu oyuna açıklamış oldular. İngiltere´nin bu hamlesindeki açıklamaları ABD´YE karşı kullanacak çok Ülkelerin olacağı da görülecektir.

 

ABD, PKK´NIN uzantısı YPG´YE 5.000 civarı TIR ve 2.000 civarı uçak dolusu silah gönderdiği saklanmadan her yerde yetkili merciler tarafından belirtilmektedir.

ABD, DEAŞ ile ilgili RAKKA operasyonunda Türkiye´yi yanında istemeyerek YPG unsurları ile operasyona başlamış. RAKKA´DAKİ DEAŞ unsurlarını bertaraf etmeyerek vasıtalarla başka yerlere ve bölgelere sevk etmiştir.

Ayrıca Suriye´de bulunan bazı DEAŞ gruplarının Afganistan´a ve başka yerlere ABD tarafından transfer edildikleri de belirtilmektedir.

 

ABD´NİN Ulusal Güvenlik Danışmanı MC MASTER ve şu an Pentagonda görev yapan Generallerin çoğunun Irak savaşına katılan ve 1 Mart tezkeresinde cephede olan askerlerin olduğunu da unutmamak gerekir. 1Mart Tezkeresi geçmediği zaman ABD´NİN Ulusal kesiminin  ?Bunun bedelini Türkiye´ye ödeyecek? dediklerini de unutmamak gerekir. Şimdiki Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı MC MASTER, 1 Mart Tezkeresinde Irak operasyona fiilen katılan bir subaydır. Bu şahıs ?Türkiye ve Katar radikal ideolojilerin yeni sponsorları? açıklamasını da yapmıştır. Şu an Pentagon´daki yönetimde olan general seviyesindeki askerler Türkiye´ye sıcak bakmayan askerler grubundan olduklarını bilmek gerekir.  

 

ABD´NİN DEAŞ İLE mücadele Özel temsilcisi Brett MCGURK, Menbiç´te ölen YPG´Lİ komutan Ebu Leyla için taziye mesajı paylaşmıştı. Ayrıca bu zat Kobani´de terörist Polat Can´dan terörist kampında plaket almış, fotoğrafları da sosyal medyada paylaşılmıştı.  

 

Türkiye´de 1980 Askeri darbesinin üzerinden birkaç gün geçtiği bir sırada. O zamanlar Pentagon´da yapılan toplantıda ?Türkiye´nin bölgede mutlaka bir düşman ile karşı karşıya getirilmesi kararlaştırıldı. Türkiye´nin güçlü bir düşmanla karşı karşıya gelmemesi halinde, çok kısa sürede bölgede güç olacağını belirtiyordu.?   O zamanın ABD Genel Kurmay Başkanı Org. David C.JONES, darbeden sonra bu şekilde ki Türkiye raporunu hazırlayan kişiydi. Bir terör örgütünün (PKK oldu) yakın tarihte kurulması gerektiğini belirten ilk isimdi.  37 yıl önce Org. David C.JONES, Türkiye için önemli kararlar alırken, ABD Genel Kurmay başkanı DUNFORD veya önceki Genel Kurmay Başkanı Martin DEMPSEY de benzer kararlar aldılar.     

 

Beyaz Sarayın eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael FLYNN´IN, DEAŞ´IN Amerikan malı olduğunu bildiği ve karşı çıktığı için ipi çekilen isim olduğu belirtilmektedir.

Trump ?DEAŞ´I OBAMA ve ekibi kurdu? dedi.

 

ABD Genel Kurmay Başkanı DUNFORD, DEAŞ´A 100 ülkeden 45 bin teröristin katıldığını belirtmişti.

 

Bölgede askerleri bulunan her ülke DEAŞ´IN Amerikan sisteminin bir parçası olduğunun farkındadır.

Bölgede bulunan DEAŞ militanlarının çoğunun Pentagonun organizasyonu ile PKK/YPG saflarına geçtiğinin de not edilmesi gerekir. Bu haberler de basında yazılıp çizilmektedir.

 

ABD Genelkurmay Başkanı DUNFORD, birçok mevkidaşının DEAŞ´LA yakınlıklarını söylemelerinden büyük rahatsızlık duyduğunu ABD Savunma Bakanı MATTIS´E iletti.

MATTIS´de BBC´nin ortaya çıkardığı tahliyelerin içerden sızdırıldığını ve bunun bedelinin de ödetildiğini söyledi.

 

 

Şimdi bu veriler çerçevesinde biraz analiz yapmakta fayda vardır.

 

Şimdiki ABD´NİN Pentagon´da bulunan ve Beyaz Saraydaki askeri kumanda kademesi Türkiye´ye diş bileyen ve Türkiye´yi dost olarak görmeyen zihniyete sahip olanlardan oluştuğunu iyi bilmek gerekmektedir. Bu ekip ABD´NİN kuruluşunda hizmeti olduğu PKK´NIN ve bunun uzantısı olan YPG´Yİ bu bölgede kendi amaçları doğrultusunda kullana bilecekleri unsur olarak gördükleri gözükmektedir.

Trump´ın ?DEAŞ´I Obama ve ekibi kurdu? demesine, bu fikrini savunmasına rağmen aynı ekip ve Pentagon tarafından da  PKK ne ise DEAŞ´DA vazgeçilmez bir ortak olarak görülmektedir. Bu konuda Başkanla aradaki çatlak bu boyutlarda olduğu görülmektedir. Zaten şu an ABD´Yİ yöneten gücün askerler olduğu ve ABD´DE Askerler tarafından örtülü bir darbe yapıldığı algısı yaygınlaşmaya başlamıştır. Siyasilerin yerine askerlerin beyanatlarının ve sesinin çok çıkması ve askerlerin söylediğinin olması maalesef bu algıyı teyit etmektedir. Bakalım ABD´DEKİ bu mücadele hangi noktaya evrilecektir.

 

ABD, Rakka operasyonunu Türkiye´yi yanlarına almadan yapmak istemelerinin kendileri açısından çok önemli stratejik sebebi olduğunun da bilinmesi gerekmektedir. Türkiye, Fırat Kalkanı operasyonu ile ABD´NİN bu bölgedeki planlarını bozmaya başlamıştır. ABD´NİN, Memleketimizi istilaya ve bölmeye yönelik 15 temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye Fırat Kalkanı Operasyonu ile Suriye´nin kuzeyindeki Ceraplus, Çobanbey (RAİ) ve El Bab bölgelerinde 3 bini aşkın DEAŞ´LI teröristi yok etmiştir. Türkiye´nin Fırat Kalkanı hamlesi ile ABD´NİN bölgedeki stratejilerinin sekteye uğratıldığı ve bundan sonra da uğratılacağı ABD tarafından çok iyi algılanmıştı.

ABD, Türkiye´nin Fırat Kalkanı Operasyonundan sonra çok hızlı hareket etmeleri gerektiğini bilerek, Türkiye olmadan ve Türkiye´yi kendilerinden uzak tutarak  terör örgütleri üzerinden yapmaları gereken hamleleri yapmaya başlamışlardır. Sözde, ABD´NİN DEAŞ´A karşı RAKKA operasyonu da bunlardan biri olduğu gözükmektedir. DEAŞ tarafından alan boşalttırılan yerlere de PKK´NIN uzantısı olan YPG unsurlarının ABD tarafından yerleştirilmekte olduğu  görülmektedir. Türkiye´nin o kadar ısrarına rağmen ABD´NİN RAKKA operasyonunda Türkiye´yi yanına almayarak ret  etmesinin asıl  sebebinin de, Türkiye´nin ABD´NİN lafını dinlemeyerek stratejilerine zarar vermelerinden ve oynadıkları çirkin oyunun daha fazla su yüzüne çıkmasını göze alamadıklarından olduğu görülmektedir. Türkiye RAKKA operasyonuna dahil edilmiş olsa idi, önüne çıkan DEAŞ unsurlarını Fırat Kalkanında olduğu üzere ortadan kaldıracaktı. ABD, İsrail ile birlikte kurduğu, besleyerek kullandıkları bu DEAŞ ismi altında ki terör güçlerinin ortadan kalkmasını istememektedir. Zaten İngiliz basını ABD´NİN RAKKA operasyonunu deşifre ederek, DEAŞ militanlarının ABD tarafından bölgeden çıkarılarak başka görev bölgelerine çekildiğini veya gönderildiğini belirtmişti. Böylelikle DEAŞ tarafından boşaltılan bölgelere de PKK´NIN uzantısı olan YPG unsurları ABD gözetiminde ve organizasyonunda DEAŞ militanları tarafından teslim ettirilerek yerleştirilmişti.   

 

 Bölgede oynanmakta olan oyunları, bir satranç tahtasına benzetmekte fayda vardır. Denildiği üzere devletlerin menfaatleri ve çıkarları vardır, dostlukları yoktur. Satranç hamlelerinin bu gerçekler çerçevesinde yapmakta fayda vardır. Rahmetli Demirel´in söylediği üzere ? DÜN DÜNDÜR , BUGÜN BUGÜNDÜR ?   söyleminin ne kadar doğru bir stratejiyi ifade ettiğini şimdi daha iyi anlamaktayız. Bir gün önceki veriler anında değişerek başka verilerle dolu bir güne uyanmaktayız veya başka verileri içeren bir saat dilimine girmekteyiz. O zaman da yeni verilere göre yeni strateji tayin etmek ve bu yeni duruma göre de satranç hamlesinin yapılması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bölgemizde de dengeler çok çabuk değişmektedir, bugün müttefik olarak beraber hamle yaptığınız ülkeler veya gruplar ile yarın oluşan başka veriler ile ayrışa bilme olasılığının çok olduğunun unutulmaması gerekmektedir. Artık ebedi müttefiklik kavramı değişmiş, çıkarlara dayalı olarak anlık veya bölgesel müttefiklik kavramı ortaya çıkmıştır. Anlık müttefiklik kavramı da yeni veriler çerçevesinde çıkar ilişkilerine dayalı olarak da değişkenlik göstermektedir.

Bu mücadelede değişen günlük verileri iyi okuyan, bu verilerle iyi strateji tayin edebilen ve satranç hamlelerini iyi yapabilen ülkeler  bu mücadeleden az hasarla galip çıkma şansları bulunmaktadır.  

 

Türkiye düşmanlarının bu bölgede istediklerini elde edebilmeleri için de Türkiye´yi ele geçirerek, biat ettirmek gerektiğini çok iyi bilmektedirler. Bu odakların Türkiye´yi istila ve bölme operasyonu olarak gözüken 15 temmuz darbe girişimi de bu hamlelerinin en son ayağını oluşturmakta idi.   

 

Dünya´daki güç savaşları mücadelesinde sahada bunu en çok hisseden ülkenin Türkiye olduğunun iyi bilinmesi gerekmektedir. Bu durumda gösteriyor ki, Türkiye´nin Dünyada gerek coğrafi gerekse de her yönden çok önemli bir yere ve güce sahip olduğunu teyit edilmektedir. Şu anki ABD´Yİ kontrol eden güçlerin, Türkiye´yi biat ettiremedikleri ve kendi istekleri doğrultusunda hareket ettiremedikleri zaman Yeni Dünya düzeninde yerlerinin olamayacağını ve başka ülkelere de laf geçiremeyeceklerini çok iyi bilmektedirler. Bunu başaramadıkları zamanda ABD´NİN Dünyadaki hakimiyeti sorgulanmaya başlanır ki, buda ABD´NİN sonu demektir. ABD´NİN, Türkiye ile yaşamakta olduğu sorunun bu kadar derin olduğunu idrak etmek gerekir. ABD´NİN Türkiye´den istediği bekasını ayaklar altına alarak, her koşulda biat etmek olduğudur. ABD kendi bekası için bu neticeye ulaşmak isteyecektir ve bunun içinde her türlü aracı kullanarak Türkiye´ye karşı her türlü rezilliği yapabileceklerinin de bilinmesi  gerekmektedir.  

ABD´Yİ şu an idare eden bu güçlerin, Batıdaki ve Dünyadaki başka memleketlerdeki uzantıları ve içimizdeki gayri milli destekçileri ile Türkiye´ye karşı bundan sonra da gerek terör üzerinden, gerekse ekonomik ve siyasi olarak her türlü hamleyi yapmak isteyeceklerinden de kimsenin kuşkusu olmasın. Tabi ki algı politikası ile de saldırılarına devam edeceklerinin unutulmaması gerekliliği de önemlidir. Bu saldırıların seçimlerimize kadar ağırlaştırılarak devam edeceğinin de göz ardı edilmemesi gereken bir gerçek olarak algılanması gerekmektedir. Türkiye´de kendi çıkarlarına karşı olan güçlerin Türkiye´yi idare etmesini  istemeyen bu güçler iç siyasetimizi de dizayn etmek için her türlü oyun içinde de olacaklardır. Bu süreç içerisinde bu odaklar Türkiye´ye karşı bütün kaynaklarını, kurdukları terör örgütlerini, siyasi ve ekonomik güçlerini, silahlarını ve algı politikası ile her türlü bağlantılarını kullanacaklarının da bilinmesi gerekir.

 

ABD´DEKİ Reza Zarrab davasının da bu çerçevede değerlendirilmesinde fayda vardır. ABD dünya hukukunu hiçe sayarak kendi kanunları doğrultusunda doğru olmayan belgelerle istediğine ceza kesme peşinde olduğu görülmektedir. ABD bu şekilde Türkiye üzerinden Dünya Ülkelerine de bir mesaj vermek istemektedir. Bu dava ile ABD dünya hakimiyetini pekiştirmek için ABD´NİN kanunlarının bundan sonra Dünya´da geçerli olduğunu beyan etmek istemektedir.

Ayrıca bu davanın, kurgulanan senaryo çerçevesindeki neticesi daha açıklanmamıştır. ABD, Türkiye´ye karşı bu olayı masada bir koz olarak kullanmak isteyeceği görülmektedir.

Bu olayda ABD kurguladıkları senaryo çerçevesinde ki neticeyi açıkladığı zaman; eğer açıklama ABD´NİN tek taraflı olarak Türkiye´ye yönelik ekonomik yaptırımını içeriyor ise ABD´NİN Türkiye´yle köprüleri atmış olduğunun teyidi olarak bu kararın algılanması gerekmektedir. Eğer Zarrab olayını ABD bu noktaya getiriri ise, ABD satranç tahtasında Türkiye´ye karşı son hamlelerini yapmakta olduğunu gösterecektir. ABD´NİN bu şekildeki bir hamlesinin, Türkiye´yi  biat ettirmek ve sahadan silmek için son kozlarını oynamakta olduğu olarak algılanması gerekmektedir.

Bunun neticesin de,  ABD´NİN yeni Dünya düzenindeki yerini belli edeceğinin yanında Türkiye´nin bekasına yönelik saldırıların son aşamasının durumunu da ortaya  net olarak koyacaktır.

 

Ayrıca ABD´Yİ şu an kontrol eden ve yöneten güçlerin kurguladıkları  senaryo çerçevesinde Devlet Bankası dışındaki başka Özel sektör bankaları da bu halkaya ilave edilerek ekonomik yaptırıma sokulursa! İfşa ettikleri sermaye gruplarının ABD´NİN diğer cephesini temsil eden Para Lobisinin sermaye grupları olduğunu tescil etmekte olunduğunun bilinmesi gerekmektedir. ABD tarafından kurgulanan Suudi Arabistan´da ki Prensler üzerinden yapılan hamlenin Para Lobisinin sermaye gruplarına yapıldığının unutulmaması gerekir.

 

Bekamıza yönelik algı politikası da kullanılarak gerek ekonomik ve siyasi, gerekse terör üzerinden yapılan ve bundan sonrada yapılacak her türlü saldırılardan ancak ve ancak bunları idrak ederek, birlik  ve beraberlik içinde olduğumuz sürece çıkacağımızdan da kimsenin şüphesi olmasın.