Tarih: 19.11.2015 09:48

ŞEYTAN BİLE VAZGEÇTİ

Facebook Twitter Linked-in

BAŞLARKEN...

 

 

Bu yazı dizisinde toplumu için için kemiren uyuşturucu bağımlılığı dosyasını kapağını aralıyoruz. Niçin bağımlı oldular. Uyuşturucu ile nasıl tanıştılar. Hepsi ve daha fazlası bu yazı dizisinin içinde saklı.

Araştırdık, konuştuk birbirinden ilginç potrelerin yaşam öykülerini bu yazı dizisinde bir araya getirdik. Umarız ibret olur, ibret alınır.

İşte size çarpıcı örnekler:

Arya. Ona bu ismi vermemdeki sebep anlamına uygun olan bakışları ve ruhu. Kendi içinde çok büyük farklılığı var Arya´nın. Kahverengi gözlerinde uçsuz bucaksız bir acı. 27 yaşında, ilk defa 23 yaşında kullanmaya başlamış bu maddeleri ve halen de kullanıyor.

?Ağlayamıyorum artık, taşlaştı kalbim? dediğinde içindeki acıyı kalbimin en derinin de hissettim. İlk tanışması tıpkı Mehmet´in dediği gibi ailesi vasıtasıyla olmuş. ?Dünyanın başıma yıkıldığını hissettiğim bir anda kardeşim vermişti. Bir anda dünyanın en dertsiz, en rahat ve en mutlu insanı oluvermiştim. Bir anda parmak uçlarımdan sızıp bütün bedenimi ele geçirmişti. Bunu anlatmak çok zor. Sadece yaşadığın zaman anlayabiliyorsun. Yalanda olsa hayatım boyunca yaşadığım en güzel 6-7 saatti. Ve ben 27 yılık hayatım boyunca belki de hiç bu kadar mutlu olduğumu hissetmemiştim. Çünkü o yalanı 6-7 saatlik zamanda tam manasıyla gerçek gibi yaşadım.?

Arya, Mehmet, Mustafa ve Efe? Hepsini dinledim. Onlarla beraber acılarını bende yaşadım. Onları dinlediğim anlarda zaman zaman kendi hayatımı da sorguladığımın farkına vardım. Yaşadığımız hayatın içerisinde her şeyi normal zannetmişiz çünkü. Oysa bu ülkede yaşayan ve birçok sorunla mücadele eden çocuklar ve gençler var.

Dönüp etrafıma bir baktım kendimize dert ettiğimiz o aslında ufacık olan şeylerden utandım. Hayatın içindeki gerçekler aslında bildiğimizden çok çok farklıymış.

Arya, ?Yıllarca annemin geleceği günü bekledim. Hem de öldüğünü bile bile. Bu yalana o kadar kaptırdım ki kendimi yaşamam için bana destek oldu? dediğinde kalbime milyonlarca iğne saplandı. Karşımda oturan o kocaman kadın anlattıkça ufaldıkça ufalıyordu. Kendi içinde yaşadığı gerçekleri belki de ilk defa bir yabancı ile paylaşıyordu. Bunun yükü karşısında da mümkün olduğunca göz teması kurmamaya gayret ediyordu.

Hepsinin ortak nedeniydi neredeyse? Sevgisizlik, güvensizlik, umutsuzluk ve tam bir aile içerisinde yaşayamamak. Öyle ya da böyle bir nedenle tanışmışlardı bu kimyasallarla. Bazısı yaşadıkları yalanın farkına varmış vazgeçmiş, bazısı da hayattan vazgeçmek uğruna kullanmaya devam etmiş. Mehmet´in dediği gibi, ?Şeytan bile onlarla uğraşmayı bırakmış, çünkü onlar artık her şeyden vazgeçip atın ölümü arpadan olsun diye bakıyorlar.?

Şimdi sizden aynanın karşısına geçip bir yarım saat kendinizle konuşmanızı istesem? Eminim birçoğunuz deli miyiz diyeceksiniz. Bırakın bir yarım saatliğine deli olun. Bugüne kadar yaşadıklarınızın, kendinize problem ettiğiniz küçücük şeyler için ne kadar fazla üzüldüğünüzün muhakemesini yapın. Ama mutlaka yapın bunu! Ondan sonra okumaya başlayın bu röportaj serisini. Hayatın içerisinde ufacık yaşta nelere göğüs germek zorunda kalmış bu insanları ancak o zaman anlayabilirsiniz? Ancak o zaman empati kurabilir ve onları tam manasıyla anlaya bilirsiniz.

Bu hayatta hiç kimse bile bile kendisini ölümün kucağına atmaz. Bile bile kendine zarar vermez. Ama yaşanılan o kadar ağır şeyler var ki, tabii birde etraflarındaki yanlış arkadaş seçimleri hepsini yavaş yavaş sürüklemiş yalanın içerisine doğru. Öyle bir zaman gelmiş ki yalanla gerçeği ayırt edemez hale gelmişler. Sigara ve alkolle başlayan ilk deneyimler esrar, extacy, eroin ve metanfetamine kadar kademe kademe ilerlemiş. Her kendilerine geldiklerinde pişman olsalar da yine yeniden tekrar o kimyasalların kucağında bulmuşlar kendilerini?

Hayatın ruh üşüten gerçekleri diyoruz buna kısaca biz?

Ya da bunu ben söylüyorum. Gerçekten de insanın ruhunu üşütüyor. 13 yaşında küçücük bir çocuk iken ailesin den birinin tacizine uğrayarak büyümek zorunda kalan çocuklar. Kalbiniz bin bir parçaya bölünürken elinizden hiçbir şey gelmiyor. Yardımcı olmak istiyorsunuz ama verecekleri tepkiden korkuyorsunuz. Size soracakları ilk soru, ?Nerdeydiniz?? olabilir. Öyle ya zamanında konuşacakları, yaşadıklarını paylaşacakları, sarılacakları kimseyi bulamadıkları için hepsi bu hale gelmişler. Ondan değil mi hayata karşı bu kadar öfkeleri?

Anlaşılmak bir parça olsun yadırganmamak istiyorlar, kendi ifadeleri ile hiçbirini yaptıkları ve yaşadıkları için yadırgamadan gelin hep beraber okuyalım?

Okuyacaklarınız hayatın içinden alınmış, bire bir gerçek? Ruhunuz bir parça sarsılsa da, üzülseniz de yaşama ve etrafınızdakilere bir nebze olsun farklı bakmanızı sağlayacak?

 

İlk konuğumuz Mehmet, bu onun kod adı. (Adı bizde saklı)

Kaç yaşında tanıştın bu maddelerle?

Aslında ben biraz geç başladım. İlk denediğimde 23 ya da 24 yaşındaydım.

Peki, seni tanıştıran kimdi?

İlk olarak bir arkadaşım vasıtasıyla denedim. Zaten genel olarak baktığınızda da neredeyse yüzde 90´lık bir kısım arkadaşlarının tavsiyesi, ya da onların anlatımlarından olan meraklarına yenilerek başlarlar bu işe. Çünkü mantık çerçevesinde düşündüğünüzde kimse evde tek başına otururken ben bu maddeleri kullanacağım, gidip bir yerlerden bulayım fikrinin içine girmez. İlla ki bir yerlerden bir teşvik veya öneri olur. Hatta bazen bu kişiler ailenin kendi içinden bile gelebiliyor.

Hayatının ne kadarını bu maddelerle geçirdin?

Çok uzun yıllar kullandım. Ama dönem dönem arada boşluklar bıraktım. Bazen beş, altı ay hiç almadan hayatımı devam ettirdim. Bırakıp bırakıp her defasında geri başladım.

İlk tanıştığın madde hangisiydi?

İlk olarak esrar kullandım. Zaten bu işin içine adım atanlar her zaman en hafifinden başlarlar. Ama öyle bir zaman gelir ki onu da bulamazsınız. Bu noktada etrafınızda olanlar size daha ağırının olduğunu hatırlatırlar. Temin ettiğiniz arkadaşınıza gittiğinizde istediğinizin olmadığını söylediği zaman, onun yerine ne alabileceğinizi illa ki sorarsınız. Oda size elinde olan, ama esrardan daha etkili ve ağır olan maddelerin isimlerini söyler. İster istemez bu siz de bir merak uyandırır. Aslında çok kötü olduğunu bilirsiniz, yaşınız da buna müsait değildir ama bir kere denemekte fayda var diyerek kandırırsınız kendinizi. Zaten bir kere denedikten sonra arkası her zaman gelir.

Bunu bildiğin halde kendine bağımlı olduğunu itiraf ettiğin oldu mu?

Evet, elbette dönem dönem oldu. Ama asıl büyük hata bu dönemde kendi kendinizi kandırmaya başlamanız. Bir alıyorsunuz, iki alıyorsunuz ?Ne hoş bir şeymiş bu? diyorsunuz. Alkolden daha güzel bir rahatlık sağlıyor. Ama bütün bunları düşünürken aynı zamanda da kendinizle bir çelişki içine düşüyorsunuz otomatik olarak. Acaba müptelası olur muyum sorusunu soruyorsunuz. Sonra yine kendiniz bu soruyu cevaplayıp, ?Yok ya olmam? diyorsunuz. Bir kere daha alayım tamam arkası gelmez nasılsa fikrine kendinizi kanalize ediyorsunuz. Sonra bir bakmışsınız ki siz zaten bunların bağımlısı olmuşsunuz. Siz farkında olmasanız da vücudunuz artık istiyor. Sonra kendinizde olan değişiklikleri hissedince, ?Ne oluyor bana? sorusunu soruyorsunuz.

Bu dönemde ne gibi değişiklikler yaşadın?

Hastalanmaya başlıyorsunuz. Aslında bedeniniz size sinyaller gönderiyor. Sürekli grip olduğunuzu düşünün. Arkadaşınız size bunu söylüyor, bu yaşanılan aslında hastalık görüntüsü gibi gelse de değil. Vücut bu maddelerin eksikliğini hissediyor, bunu sizden istiyor ve size bu sinyalleri yolluyor. Bu anda ne yapmanız gerektiği konusunda kendi kendinize çelişkiye düşseniz de, diğer taraftan aslında ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz. Maddeyi aldığınız zaman her şey geçiyor çünkü. Birkaç saat öncesine kadar hasta bir kişi olarak yatarken maddeyi aldığınız zaman birden bire kendinizi çok dinç, deyim yerinde ise dinamit gibi hissediyorsunuz. Kırılma noktası aslında tam burası işte. Her şey orada başlıyor. Ve anlıyorsunuz ben bu işin içine düşmüşüm. O anda insan dirayet edip de kendini kurtarabilse belki de bitecek. Maalesef çoğu zaman bu olmuyor, başaramıyorsunuz.

Bunu bile bile neden peki?

O maddeyi aldığınız zaman size yaşattığı duyguyu o kadar benimsiyorsunuz ki vazgeçemiyorsunuz. Bir nevi hayal dünyası ve siz o dünyayı istiyorsunuz.

Nasıl o dünya?

Çok farklı bir boyut. Buradasınız aslında, ama kafanızda kurduğunuz ya da kendinizi görmek istediğiniz o hayallerin içine dalıyorsunuz. Bir anda hiçbir sıkıntınız kalmıyor, çünkü siz kalmasını istemiyorsunuz. Odaklandığınız ne varsa tam oranın içinde oluyorsunuz. Dünya sizin için tozpembe bir hale geliyor.

Etkisi geçince ne hissediyorsun?

O zaman gerçeklerle yüz yüze kalıyorsunuz. Her şey bir anda normale döndüğü gibi birde bunun hastalığıyla mücadele etmek zorunda kalıyorsunuz. Seni rahatsız ediyor. İçindeki şeytan dürtmeye başlıyor. ?Rahatsızsın bak, rahatsızsın. Git al fantezi dünyana geri dön, hayallerinin içerisine dal? diyor şeytan.

Sen bunu ilk anladığında ne hissetmiştin?

Tabii ilk başlarda çok savaştım. Psikolojik olarak da çok yıprandım. Çünkü kendime sürekli şunu tekrarlıyordum, ?Ya bırak, ya da devam et. Neden kendine boşu boşuna eziyet ediyorsun. Madem alacaksın o zaman güle oynaya git almaya bu şeyi.?

Her kullanıcı bu duyguların içerisine düşer mi?

Herkes için aynı etkileşim mümkün değil. Bazıları vardır ki güle oynaya gider bu maddeleri almaya. Bazı müptelalar seve seve alır. Kendisine dert etmez hiçbir şekilde. Eğer öleceksem bununla öleyim diye düşünür. Kafasında böyle bir mantık oluşur. Ama bazıları da vardır ki bu işin içerisine düşmüştür lakin halen kendisiyle savaş halindedir. İlk anlattığım kişiler şeytanına yenilmiş olanlardır. Zaten şeytan onları da bırakmıştır. Çünkü onlar bu işi severek yapan kesim. Ama diğer grupta yer alanlar halen kendi içlerindeki iyi duygularıyla savaşan kısım.

Kullandığın zaman içerisinde hayatından neler aldı?

Ne mi götürdü? Maddi olarak çok şey aldı benden. Harcadığım miktar ile bugünün şartlarında 3-4 tane ev sahibi olabilirdim. Manevi olarak da ailem yıkıldı. Evliydim ve bir çocuğum vardı. Daha başka ne götürsün ki?

Dışarıdan baktığımızda bu maddelere bağımlı olan insanları anlayabilir miyiz?

Uyuşturucu maddelerin birçok çeşidi mevcut. Bunların hepsinin insan vücuduna farklı etkileri var. Tam anlamıyla anlayamayız. Belki fark edeceğimiz şey o kişinin herhangi bir uyuşturucu madde aldığıdır. Ne aldığını bilmesek de, görünüş olarak istemedikleri halde kendilerini belli ederler. Unutmayın ki bu hayatta gözler her şeyi belli eder. Herhangi birinin bir madde alıp almadığını anlamak istersek eğer ilk önce gözlerine bakarız.

Geriye dönüp baktığında iç dünyan da neler yaşıyorsun? Pişmanlıkların var mı?

Pişmanlık olmaz olur mu? Elbette var. Ama şimdi ne kadar pişman olsam da bütün bunları yaşadım. Tek bir şey için teselli buluyorum o da zararın neresinden dönerseniz kârdır. Halime binlerce şükür ki bıraktım ve temizlendim. Bu uğurda çok arkadaşımı kaybettim. Çok samimi, can ciğer olduğum dostlarım gitti bu yolda.

/resimler/2015-11/19/1029492342894.jpg

Arkadaşlarını kaybettiğinde ne yaşadın kendi dünyanda?

Bir gün akşam yatıyorsunuz, sabah kalktığınızda en yakın arkadaşınız, dostunuz, sırdaşınız yanınızda ölmüş. Çok kötü bir şey bu,  Allah kimseye vermesin.

Bırakmaya karar vermende verdiğin kayıpların etkisi oldu mu?

Tabii ki oldu. Tedavi olmayı kurtulmayı kendim istedim. Tedavimi oldum. Bu maddelerin bana hiçbir faydası olmadığı gibi elimde olan maddi manevi her şeyi alıp götürdü.

Bu kimyasallardan tamamen arınman ne kadar sürdü?

Eroin kullanan bir kişinin en az bir sene bu maddeden uzak durması lazım. Bir seneden sonra da en az bir buçuk iki sene o çevreden, oradaki arkadaşlarından uzak kalması lazım. Mesela benim kurtulmamda en büyük destekçim ailemdi. Eğer onlar bana yaşadığım o aşamalarda destek vermeselerdi halen daha bu işin içerisinde çırpınıyor olurdum ya da çoktan ölmüştüm bile. Bir sene boyuca terapiye gittim. Terapilerim biter bitmez de ailem yanına aldı beni.

Bu maddelerle bir şekilde tanışmış olanların ailelerine neler söylemek istersin?

Maalesef son yıllarda kullanım yaşı oldukça düştü. Hepimiz gazetelerden ve televizyonlardan takip ediyoruz. Yine buradaki en büyük görev aileye yani anne ve babaya düşüyor. Hiçbir anne baba şu yanılgıya düşmesin, ?Benim çocuğum yapmaz? demesin. Benim anne ve babama birisi gelip deseydi onlar da asla inanmazlardı. Devamlı çocuklarını kontrol etsinler. Gizli saklı ceplerini, çantasını karıştırsınlar. Hal ve hareketlerini takip ederken, arkadaş çevrelerini de gözlem altına alsınlar. Bu işe giren kişiler çok fazla yalan söylemeye başlarlar. İstemeseniz de yalan otomatik olarak bu işin içinde yer alıyor. Maddiyat var çünkü. Sürekli paraya gereksiniminiz var, bunun için de elbette yalana. Gereken parayı bulamadığınızda bu sizi ne yazık ki hırsızlığa bile yönlendiriyor. Hayatınız boyunca hiç yapamayacağınız şeyleri yapmaya başlıyorsunuz.

Siz yaptınız mı peki?

Yapamadım ama onun yerine ne yaptım A´dan aldım B´ye verdim. Bu sefer ne oldu siz isteseniz de istemeseniz de bunun adı ticaret oldu. Bu yüzden tutuklanıp hapis yattım. Aslında bu nedir biliyor musunuz? Her kullanıcı, kullanıcı olduğu kadar, diğer taraftan da satıcıdır. Yapmadım diyen yalan söyler zaten. Siz A´dan alıp B´ye verirken, oda onu C´ye taşıyor ve siz bundan komisyon alıyorsunuz. Farkında olmadan bu dünyanın içinde buluyorsun kendini. Çok çok paran olacak, milyoner filan olacaksın ki harcadığın paralar seni ve aileni rahatsız etmeyecek, farkında olmayacaklar. O da bu işin içine bir şekilde girmiş olan hiç kimse için mümkün değil.

Gençlere bu kadar cazip gelen, onları bu işin içine çeken sebepler sence nedir?

Bence sosyal yaşam yeni yetişen nesil için çok kısıtlı, özellikle de bizim şehrimizde. Bunlar genç, yerlerinde duramayan kıpır kıpır gençler. Birçok faaliyetin içinde yer almak isterler. Futbol oynamak, yüzmeye gitmek, belki at binmek. Bütün bunları elde etmek için de elbette ekonomik güç. Anne baba çalışıyor, gelir belli, harcanacak yerler belli ekstra hiçbir şey için bütçe ayrılamıyor. Eve giren gelir yeterli değil. Hep birlikte ekmek kavgasının peşindeler. Üstüne üstlük bütün gün iş yerinin stresi ile eve gelen anne ve baba patlamaya hazır birer bomba. Küçücük bir nedenden dolayı çocuklarının yanında kolayca tartışabiliyorlar. Bu esnada çocuk bir şey söylemeye ya da istemeye çalıştığında da kendisini ifade edemediği gibi birde öfkenin merkezi oluyor. Sonrasında sevilmediğini düşünen bireyler çıkıyor ortaya. Bu birkaç kere tekrarlandığında da sevgi için kendini dışarıdaki hayatın içerisine bırakıyorlar. Tabii ne derseniz deyin bence eğitim de çok önemli.

Hepsini böyle sınıflandırmamız mümkün mü?

Hayır değil tabii ki. Bir tarafta yapmak istediklerini ekonomik olarak gerçekleştiremeyen aileler ve bundan dolayı mutsuz olan gençler, diğer tarafta ise her türlü maddi olanağın sağlandığı fakat her şeyin para ile yapılabileceğine inan aileler ve bu ailelerin içinde yetişen gençler. Bir kısım her şeye yoksunluktan, mutlu olmak için kullanmaya başlıyor. Diğer taraftaki genç de rahatlıkla her şeyi elde etmekten sıkılıp, bu hayal dünyasının içine dalıyor. Anlayacağınız fazla tatminkârlık da, fazla yokluk da bu işin içine sürükleyebiliyor. Bu dengeyi kuracak kişiler kesinlikle ailelerdir.

/resimler/2015-11/19/1031074844319.jpg

Son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?

Devletimize bu konuda çok büyük görevler düşüyor. Özellikle gençlerimiz için enerjilerini atabilecekleri aktiviteler konusunda yardımcı olunup, bununla ilgili merkezler açılabilir. Bu çocuklar spora yönlendirilebilir. Onlar için alanlar oluşturulabilir. Anne babalar da bana göre bir çerçevenin içerisine sıkışmış, nereye ne kadar ödeneceğin kaygısındalar. Hiç yapacak bir şey bulamıyorsanız hafta sonu çocuğunuzu alıp onlarla yürüyüş yapın. Kurulmuş bir robot gibi yaşayan ailelerin buluğ çağındaki çocuklarından ne beklersiniz. Okula gidip geliyor. Eve geldiğinde sürekli mutfak işleri ile ilgilenen bir anne, elinde televizyon kumandası olan bir baba. Ne yapsın? Bu yaşlarda psikolojik olarak etkilenen çocuklar zaman içerisinde de aldıkları etkilere tepki olarak bu işin ortasına düşüveriyorlar.

Bir çocuğu dünyaya getirmek çok kolay. Ama onu yetiştirmek, anlamak, dinlemek, inanmak ve koşulsuz şartsız her koşulda ailesi tarafından sevileceğini aşılamak çok zor. Ben yine diyorum ki aileler olarak çocuklarımıza dikkat edelim?

(Yarın Mustafa´nın öyküsü)

 

 Röportaj: Berna Utaş Utangan 

 

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —