Darbeden geriye kalan

14.06.2016 09:36:09

Hayatımız boyunca neler duyup neler yaşıyoruz. Kırgınlıklarımız, acılarımız, haykırışlarımız oluyor ama arkamızda bırakıp devam ediyoruz veya etmeye çalışıyoruz. İşte karşınızda müthiş sarsıcı bir 12 Eylül darbesinin bakiyesi var.

Yaşamak zor ama anlatmakta en az bazı acıları yaşamak kadar zor. Gün ışığı onlara hiç doğmuyor, karanlık bir odada tek kişilik bir hücre de  yaşıyorlar. Zulümse zulüm, eziyetse eziyet, açlıksa açlık, gözleri önünde olan tecavüzler ve daha anlatamadıkları birçok hikayeleri var onların...

Öğlen saatleriydi. Zincidere´ye doğru arabayla gidiyorum. Sakin,usul...Her şehrin öyle ücra diyebileceğimiz bir semti vardır.Oraya giderken sanki  bu şehirde size yalnız,yapyalnız olduğunuzu söylerler.Bu neden böyledir? Orasını kimse de bilemez... Bazı adam vardır, yüzünde hınç,kin okur.Bazısında gurur,bazısında neşe,bazısında bayağılık,aşağılık...Bu adamın üstünden başından da karanlık bir odada yalnızlık akar.Duymuştum hikayesini bu yüzden düştüm yollara.

              Bir sabah uyanmıştı. Dışarı çıkmak için hazırlanıyordu. Daha gencecik 18 yaşında bir delikanlı... Aynanın karşısına geçip üstünü başını düzeltti ve kendini sokağa attı. 18 yaşında ama sevdiği, sahiplendiği bir siyasi görüşü vardı. Ülkücüydü. Öyle günümüz gençleri gibi sadece ülkücüyüm  deyip herkese milliyetçilik taslamıyordu.İliklerine kadar  ülkücü olmayı yaşıyordu.Sahiplendiği değerleri ölüm dahi olsa  sonuna kadar savunuyordu.Arkadaşlarıyla toplanmışlardı. Fazla sürmedi... Askerler geldi. Arkadaşlarıyla birlikte onu alıp gittiler. Bir kaç arkadaşı o akşam serbest bırakıldı. Neden içeri alındıklarından habersiz bir şekilde bekliyorlardı. Bir gün oldu... İki gün oldu... Üç gün oldu... Dört gün oldu derken aylar, yıllar geçti... Siyasi sebeplerden dolayı içeri alındığını bir yıl sonra öğrendi.

           Hüzünlü,ılık,insan sevgisi dolu yüreğinde.

           Dertli,kötülüklerden,aşağılıklardan,dünyadaki cümle bayağılıklardan,kirden iğrenen bir ademoğludur.

            Gün 12 Eylül 1980...

            Bu adam Ahmet Orhan ...

            Tam 12 yıl dile kolay... Neler yaşandı mahkum olduğu andan itibaren... Ne eziyetler çekti. Kim bilir ? Bir hayatı bile olmadı. 18 yaşında girdiği hapishaneye 30 yaşında çıktı. Onun için artık her şey bitmişti. Hayat durmuş gibiydi. Nereye gidecekti ? Ne yapacaktı ? Bundan sonraki yaşamına nasıl devam edecekti ?  Kafasında sorularla çıktı Ahmet Orhan ...

            Her gece rüyalarla yattı, rüyalarla uyandı. Kabuslar görüyordu. Kabusları ama hiç değişmiyordu. Silah sesleri duyuyor.Mahalleyi bastılar mı diye korkuyordu. Her gece gördüğü yer ´hapishane´... Yapılan işkenceler, zulümler... Anlatmak istemiyordu çünkü o günleri tekrar tekrar yaşıyordu.

           Ahmet abi hapishaneye girdikten sonraki 12 yılı şöyle anlattı;

          "Alıp götürdüler... Ne yol bilirim ne iz... Alıp, acımadan götürdüler. Adliye´ye götürdüler duruşmaya annem gelmiş beni  görmeye ama erkek polisler arama yaparken annemin göğüslerine, bacaklarına dokundular... Elimiz kolumuz mahkum bir şey yapamıyoruz. Bir gardiyanımız vardı. Bizi uyuşturmak için gelir herkese zorla ilaç içirirdi. İçmeyeni döverdi. Demir parmaklıkların ardında bir tane ahşaptan masa vardı. Dönemin milletvekiliydi. Saatini masanın üzerine bıraktığında anlardık ki o gelmiş. Yine bizi ipe asıp kemerle döveceğini anlardık. Artık alışmıştık... Yine bir gün geldi. Yalvardık, yapma etme diye ama dinlemedi... Kaç kişiyi kaybettik böyle... " derken Ahmet abi daha fazla konuşamayacağını söyledi. Zaten zorla konuşuyordu.

             Hapishane hayatı zordur. Bilirdik... Duyardık... Anlardık... Hele ki içeriye siyasi sebeplerden dolayı girdiysen daha zordur. Yapılan işkenceler,zulümler hiç bitmez ama artar taa ki senden ümidi kesene kadar.

             Hapishane de sürekli dayak yiyen Ahmet abi,  yapılan işkencelerden dolayı akli dengesini yitirmişti. Konuşmaları zamanla unutuyor. Tek hatırladığı şey ona ve arkadaşlarına yapılanlar.Dişleri de  yok Ahmet abinin  dişleri olmadığı ve zayıf olduğundan dolayı yanakları içe çökük, konuşurken neler söylediği de pek anlaşılmıyor. Gözlerde ışık kalmamış. Artık yaşasam ne yaşamasam ne gibi bakıyor dünyaya. Ne kadar acıdır ki; Çevresinde sığınabileceği kimsesi yok. Arada sırada annesi ziyarete geliyor.

              Küçücüktü... Gencecikti... Ama kimse acımadı. Daha çoğu şeyin farkında değilken o her şeyin farkına vardı. Ahmet abi " Biz acımasız dünyanın acımasız çocuklarıyız" diyor. Aslında ´biz´ derken de küçük-büyük siyasi sebeplerden hapishaneye girenlerin hepsini kapsıyor. Konuşurken o günleri tekrar yaşıyor, tekrar ağlıyor... Üç odalı bir evi var Ahmet  abinin. Bir odanın dört köşesini kaplayan sandalyeler var bir de televizyon. Bir de Ahmet abinin yattığı odası var. Zaten gününün çoğunu orada geçiriyor. Hiç sevmediği, hatırlamak bile istemediği yatak odasının düzeni bile hapishane gibi. Tek kişilik hücre...

            Bizler gerçeklerin çok azını biliriz. O günler ise karanlık dönem. Herkese suçlu gözüyle bakılıyor ve kurunun yanında yaş da yanar hesabı herkes yanıyor. Ne sağcı ne de solcu ayrımı yok,örgüt suçuyla herkesi içeri alabiliyorlar. Öyle karmaşık yıllardan geçildi. Kimi üç yıl, kimi beş yıl, kimi on yıl, kimileri ise hiç çıkamıyor... Cenazesi oradan çıkıyor. Hep diyoruz ya ne hayatlar var diye. Evet ne hayatlar var ama bizler bilmiyoruz.

           Ahmet abi yaşadıklarını anlatıyor ama olayı anlatmasından sonra gözler dolu dolu oluyor. Hüzün çöküyor bir anda, ağlamaklı oluyor. Yalnızlığın vermiş olduğu hüzünle... Ne gitmek istiyorum oradan ne de içim elveriyor durmayı. Ahmet abi anlatırken üzülmesin diye ağlayamadım bile... Gözyaşlarım geldi, ağlamaklı oldum,bırakmak istemedim Ahmet abiyi ama mecburdum. Bir giden bir daha gitmiyor çünkü. Bir hatırlayan bir daha hatırlamıyor... Gidenler geri dönmüyor derler ya hani onun yanına gelenler için durum tam da öyle. Bu yüzden kalkmak biraz değil baya zor oldu. Kalkmak istediğimi dile getirdiğimde gitme der gibi baktı gözlerime ya da sonra ne zaman gelirsin... Bırakmak zordu onu öyle oracıkta ama elimden bir şey gelmiyordu. Keşke dedim keşke yapabileceğim bir şey olsa yapabileceğim ama en iyi en iyi şeylerden biri onu unutmamak... Unutturmamak olacaktı ! Böyle güzel kalpli,sevecen,her ne kadar neşesi yok olmuş bir abimiz olsa da önemli olan ağlayan birinin yüzünü güldürebilmektir... Bu yüzden seni UNUTMAYACAĞIM ! UNUTTURMAYACAĞIM ! Ahmet abi...

 Kübra Güler



Anahtar Kelimeler: Darbeden geriye kalan